Ana Sayfa Avrupa Münih – Saarbücken – Nürnberg

Münih – Saarbücken – Nürnberg

2011
3
Paylaş

Almanya’nın Münih dâhil, üç farklı kentinde verdiğimiz konserler birbirinden güzel seyahat anıları bıraktı.

Yıllar evvel tekstille uğraştığım dönemlerde, Münih’e fuar için gitmiştim. Milano’da geçen üç günün ardından bu şehre gelince biraz soğuk biraz itici gelmişti. Açıkçası fazla gezme fırsatı da bulamamıştık. Sinagog İlahileri Korosu Şefi olarak Münih’te bir konser daveti aldığımda, bu şehri bir kez daha görme fırsatını elde ettim.

 

Beş günde üç şehir

Beş günde üç ayrı şehirde konser verecektik. Otuz kişilik konser ekibinin birçoğu ile daha evvel Aya İrini’de verdiğimiz konserde tanışmış, az da olsa samimi olmuştuk. Alman, Avusturyalı, İtalyan, Şilili, Hollandalı, Suriyeli, Yunanlı ve biz Türklerden oluşan Yahudi, Hıristiyan, Müslüman dinlerine mensup adeta Birleşmiş Milletler orkestrası gibi ekip bu sefer Almanya’da buluşacaktık.

Ekibin bazı üyeleri ile birlikte İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Frankfurt’a uçtuk. Vardığımızda, hemen hemen aynı saatte diğer ülkelerden gelecek arkadaşları beklerken adeta bir yıldırım hızı ile havaalanı içindeki Duty free shop’tan koleksiyonunu yaptığım magnet, mag, shut bardağı, nihale gibi objeleri alıp nefes nefese arkadaşların beklediği yere gittim. Grubu kaybetmemek için heyecanlanmış, stres yapmış ama iki arada bir derede gittiğim her ülkeden aldığım hatıra objelerini de Frankfurt’tan da alabilmiştim.

Tüm arkadaşların uçağı inince bizi bekleyen otobüse doluşup iki saat mesafedeki Saarbücken şehrine vardık. Organizasyondan sorumlu Eyüp Musiki Vakfı’ndan Vedat Çakır bey’le İstanbul’da başlayan “merhaba”mız yan yana oturduğumuz otobüs yolculuğunda sıcak bir arkadaşlığa dönüştü. Nihayet dört yıldızlı Domaine Leidinger isimli şirin otelimize vardık. Otelde bizleri bu şehirde yaşayan, grubun Obuacı’sı Sandra karşıladı. Annesinin bizler için özel olarak hazırladığı kek, çörek ve pastalarla adeta hoş geldiniz kokteyli hazırladı.

Şirin bir kent Saarbücken

O günün geri kalanında serbest olduğumuz için gruplar halinde şehir merkezini gezmeye çıktık. Otelimizden yaklaşık beş yüz metre mesafedeki şehir merkezi trafiğe kapalı bir alandı. Aklınıza gelebilecek hemen hemen her markanın bulunduğu mağazaların olduğu, cafe ve restoranların masalarını caddeye attıkları, fıskiyeli havuzların ve heykellerin süslediği küçük, şirin bir şehir Saarbücken. Biraz vitrin bakarak, biraz İstanbul’dan verilen siparişleri arayarak, kâh oturup kâh gezerek, insanları ve etrafı tanımaya çalıştık.

Grubumuzdaki Yunanlı fanatik futbol taraftarı arkadaşlarla sokakta tuttukları takımın kaşkol ları ile pozlar verip, şehri tanımaya çalıştık. Akşam yemeği için yeniden şehir merkezine gittiğimde ise mağazaların tamamına yakınının kapalı olduğunu gördüm. Saat dokuz olmasına rağmen caddede sadece tek tük birkaç cafe açıktı. Deniz mahsulleri satan bir fast-food restoranda yemeğe niyetlenmiştim ancak o da kapalıydı. New York ve İstanbul’da yediğim ve keyif aldığım Vapiano’yu alternatif olarak bir kenarda tutuyordum. “Demek ki kısmet burada yemekmiş” deyip spagetti Napoliten, salata ve biradan oluşan menümü açık havadaki masalarda oturup her zaman aldığım keyif ile yedim. Yolculuk yorgunluğu kendini gösterince dinlemek için otele döndük.

Ertesi sabah otelin kış bahçesi görünümündeki kahvaltı salonunda dört yıldızlı bir otele yakışır kahvaltımızı ettikten sonra otobüse binip konser vereceğimiz Volklingen’e doğru yol aldık. Yaklaşık bir saatlik yolculuğun ardından konserin verileceği (Anglikan) Protestan Kilisesi’ne vardık.

Daha önceleri Katolik, Ortodoks kiliseleri gezmiştim ama ilk defa bir Protestan kilisesine giriyordum. Teolojiye de olan merakım sebebiyle burayı inceleme fırsatım oldu. İlk dikkatimi çeken şey, diğer kiliselerde olduğu gibi girişte mum yakma köşesi olmadığıydı. Sanırım tütsü yakma adetleri yok, kilise hiç tütsü kokmuyordu. Etrafta ikon, heykel vs. gibi objeler bulunmuyordu. Harika bir kubbesi ve bu kubbenin yarattığı müthiş bir akustik vardı kilisede.

Prova sonrası polislerin Alman Kurt köpekleri ile içeri girdiklerini gördük. Kilise papazına nedenini sorunca polisin bomba ihbarı almış olduğunu öğrendik. Ancak ilginç olan hiç kimsede ne bir panik ne bir umursama olmamasıydı.

Konserimiz akşam saat yedide başladı. Aralarında şehrin ileri gelenlerinin ve Türk Konsolosu’nun da bulunduğu kalabalık, coşkulu, ilgili bir izleyici topluluğu vardı karşımızda. Konsolos, konserin ardından kulise gelip hepimizi tebrik etti; özellikle Türk sanatçılar ile ilgilendi.

İkinci durak Münih

Konserin hemen ardından Münih’e doğru yola çıktık. Beş saate yakın süren bir yolculuğun ardından sabaha karşı saat 4.30 civarında Münih’in Marriot Oteli’ne vardık.

Ertesi günü şehri gezmeye ayırdık. İlk hedefimiz çift katlı otobüslerle şehir turu yapmak için Hauptbahnhof Tren İstasyonu oldu. Turun başlamasını beklerken yakınımızda olan, trafiğe kapalı Marienplatz Meydanı’nı gezdik. Hediyelik eşya dükkânlarından hatıra eşyalarımızı aldıktan sonra yeniden otobüsün kalkacağı durağa döndük. Hop-on Hop-Off da denilen, şehir turu yapan bu otobüsler için adam başı 19 Euro ödedik.

Ziyaret ettiğiniz şehirde az bir zamanınız varsa çevreyi görmek için yapılacak en ideal tur bu otobüs turudur. Görülmesi gereken, önemli turistik mekânları bir buçuk saat gibi kısa bir zaman dilimi içinde görme fırsatınız oluyor. Elinizdeki kulaklıkla da geçilen ve gezilen yerler hakkında birkaç dilde bilgi alabiliyorsunuz.

Şehirde ilk kurulan kiliseden açılan ilk birahaneye, Münih Olimpik Parkı’ndan Almanların tanınmış araba markası BMW’ye, Hitler’in yaşadığı caddeden Bayern Münih’in Allianz Arena Stadyumu’na, zamanın Alman kraliyet ailesinin oturduğu saraydan botanik bahçesine kadar Münih şehrini baştanbaşa gezdik.

İstanbul’un sıcaktan kavrulduğu bir günde Münih’te püfür püfür esen rüzgâr eşliğinde çok keyifli bir tur yaptık. Tur sonrasında hedefimiz Sinagogun bulunduğu St.Jakobs Platz oldu. Her seyahatimde fırsat buldukça gitmeye çalıştığım ve gezmekten çok keyif aldığım yerel pazar, sinagog yolunda karşımıza çıktı. Sebze-meyve tezgâhlarına, peynir- şarküteri dükkânlarının vitrinlerine baka baka St-Jakobs Platz 18 adresindeki Sinagogun, kültür merkezi, Yahudi müzesi ve kaşer restoranı (www.einstein-restaurant.de) içinde barındıran kompleksini bulduk.

Münih’teki konserimiz bir Anglikan kilisesindeydi. Bir gece önce olduğu gibi kalabalık, duyarlı bir dinleyici grubu konser sonunda bizleri ayakta alkışladı.

Ertesi gün, hedefim Şabat duası için yeniden Sinagog oldu.

Sinagogu, mimarisini, halkını inceleme, haham ve cemaatin dua edişlerini görme fırsatım oldu. Dua çıkışı yürüyerek etrafı gezerken, bir bando müziği sesi kulağıma geldi. Viktuarien Market diye anılan pazarın bulunduğu yerin arkasındaki büyük bir parkta adeta bir festival yapılıyordu.  Birçoğu yerel Bavyera kıyafetleri giymiş toplanmış, parktaki tahta uzun masalarda oturmuş biralarını yudumlarken bando da marşlar çalıyordu. Çok ilginç ve güzel bir görüntü idi.

Münih’ten sonraki konser durağımız Nürnberg’di. Nürnberg deki konser de diğerleri gibi bir kilisedeydi. Konser saatine kadar olan boş vaktimizi yine çevreyi gezerek geçirdik.

Küçük ve sempatik bir yer olan Nürnberg’i Ortaköy’ü andıran ara sokaklarına dalarak gezdik. Cafe’lerin sık olduğu sokaklarda, kimileri pizzacıda, kimileri ise et lokantasında yemeği tercih ettiler.

Ertesi gün ise seyahatimizi sona erdirip eve dönüş yoluna geçtik. Çok zevkli, keyifli, samimi bir konser ve seyahat oldu. Yeni arkadaşlar edinmenin kattığı zenginlikle bir seyahati daha sonlandırdık.

Bir Tutkudur Seyahat…

 

Paylaş
Önceki İçerikİsrail
Sonraki İçerikŞişhane
1957’de İstanbul’da doğdu. İlkokul yıllarında önce çevreyi tanıyarak gezgin olma yolunda adımlar atarken, ortaokul yıllarında ilk ciddi yurt dışı gezisini gerçekleştirmesiyle seyahat onda bir tutkuya dönüştü. Askerlik sonrası profesyonel hayatına başladığı tekstil sektörü ile beraber yurtdışı gezileri de artmaya başladı. Çıktığı bu gezileri ölümsüzleştirmek adına eline aldığı makinesiyle amatörce çektiği fotoğraflarla birçok sergiye katıldı ve ödüller kazandı. 2000’li yılların başında arkadaşlarının ve yakın çevresinin de teşviki ile Turizm Sektöründe uzun yıllar acentecilik yaptı. Bu yıllarda Türkiye Gezginler Kulübü ile tanıştı ve Genel Sekreterlik görevinde bulundu. Emekli olduktan sonra farklı kurumlarda İdari Yönetici olarak görev aldı. 30 yılı aşkın zamandır “Sinagog İlahileri Korosu Şefliği” yapmakta ve korosuyla birçok kez yurtiçi ve yurtdışı konserlerine ayrıca bazı televizyon ve radyo programlarına katılmaktadır. 2005’ den bu yana gazete ve dergilerde “Gezi ve Yemek Kültürü Yazıları” yayımlanmaya devam etmektedir. 2023 yılı itibarı ile 35 ülke 115 şehir gezip görmüş, fotoğraflamıştır. Evli ve iki kız babası aynı zamanda bir erkek torun sahibidir. Seyahatlerini eşiyle birlikte yapmaktan keyif almakta.

3 YORUM

  1. Sevgili Arkadaşım Yako,
    Mensubu bulunduğum senin de şefliğini yaptığın koronun bir elemanı olarak seninle gurur duydum. her zaman söyledim ve söyleyeceğim senle gezmek çok keyifli nice coğrafyaları birlikte gezmek dileğiyle. Yazın çok güzel olmuş ayrıca resimlerde bende göründüğüm için teşekkürler. İyiki varsın Dostum

  2. Sevgili arkadaşım ve koro başkanım Yako resimlerde görünmem beni oldukça mutlu etmiş vede sanki o anları yeniden yaşıyor durumuna getirmen o tarihte yaşanmışlığı tekrar yaşatman çok zevkli .Teşekkürler ağzına sağlık bir Rehber ağzı gibi bizlere yorumda bulunman süper.
    Kalemine sağlık

  3. Ben yeni yeni başladım yazıları gerçekten insanın sizinle gezi yapmaması mümkün değil yani ne mutlu size ki böyle bir bilgiye vede başarıya sahipsiniz başarılarınız daim olsun her zaman yeni gezilerle yola devam bizi de bilgilendirin ki bizde sizi takip etmeye devam edelim 👏👏👏👏

Comments are closed.