Şehir havasından uzaklaşmak isteyen ancak ‘fazla vaktim de yok’ diyenler… Doğayı ve doğallığı yaşamak isteyenler… Eskiyi, tarihi hissetmek isteyenler… İşte Marmara’nın şirin köyleri, mavi ile yeşilin iç içe geçtiği Cumalıkızık ve Trilye.
Benim gibi gezgin ruha sahip kişiler bilir; gezi programsız yaşamak, adeta bir kurdun elmayı kemirdiği gibi içimi kemirir durur. “Nereye gitsek? Yeni nereleri keşfetsek?” düşüncesi aklımdan hiç çıkmaz. Televizyondaki gezi programlarını yakından takip eder, gezi dergilerini ya da gazetelerdeki seyahat eklerini didik didik eder dururum.
Gezi grubumuzla baş başa verip miskinlikten sıyrılmak için kendimize yeni bir hedef tespit ettik: Bursa ilinin Mudanya ilçesine bağlı şirin köyleri, Cumalıkızık ve Trilye. Yapılan ön çalışmalar, araştırmalar ve hazırlıklar sonrası, ılık bir bahar döneminde gitmeye karar verdik. Daha önceki seyahatlerimizde bizlerle birlikte olan arkadaşlarımıza da programı haber verdiğimizde, 25 kişilik kadromuz tamamlanmış oldu.
ÜÇ SAATLİK YOLCULUKLA CUMALIKIZIK
Hareket günü sabah saat 06.00’da Mecidiyeköy’den, 6.30’da da Göztepe’den arkadaşları alıp yola çıktık. Eskihisar’dan arabalı vapur ile Topçular’a geçip Yalova üzerinden Bursa’ya vardık. Yaklaşık üç saatlik bir yolculuktan sonra, Cumalıkızık’a vardık.
Aracımızı otoparka bıraktıktan sonra köyün içinden geçerek, televizyondaki ‘Kınalı Kar’ dizisinin çekildiği Bulanlar Konak’ta sabah köy kahvaltımızı yaptık. Köy yeri olduğundan domates, salatalık ve biberler, adeta tarladan direkt sofraya gelmiş gibi taptaze idi. Tereyağında yapılan sahanda yumurtaların lezzeti nefisti. Kaymak, bal ve reçeller ev yapımı idi. Demli çay tavşan kanı, köy ekmeği kızarmış geldi. Sabah güneşi oturduğumuz bahçeyi aydınlatırken içimizi de ısıtıyordu. Keyifli yenen kahvaltı sonrası yürüyerek köyü gezdik, fotoğraflar çektik. İlkokul yıllarında kitaplarda okuduğumuz köy yeri; kerpiç evleri, içinden akan deresi, hayvanları, ağaçları, kuş sesleri, traktörleri ile gözümün önünde capcanlı duruyordu.
Köyün içinden geçip yürüyerek Cin Aralığı denen yere geldik. Daracık, ancak bir insanın zar zor geçebileceği genişlikte, yaklaşık 15-20 metre uzunluğundaki geçitten geçerken, fotoğraflar çekip muhtelif hayaller kurup senaryolar yazdık, çok eğlendik. Buradan köyün tepelerine doğru giden yüksek bir yerine tırmanıp, Gül Bahçesi isimli yerde bir kahve molası verdik. Kimimiz köy halkının bahçelerindeki dutlardan, kimimiz incirlerden almıştık. Kahvelerimiz gelene kadar ağaçların altında, tahta iskemle ve masalarda oturup dut ve incirleri yedik. Bu taze lezzetlerin yanında ağaç dallarının arasından süzülen güneşin sıcaklığı içimiz kıpır kıpır etmiş, bizlere eşsiz bir keyif yaşatıyordu.
Burada kahvelerimizi yudumlarken rehberimizden köyün tarihçesini dinledik. Yaklaşık 1300’lü yıllarda kurulan köyün ismini kurucusu Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey vermiş. Osman Bey’in bu köyü bir cuma günü kurduğundan dolayı Cumalıkızık olduğu rivayeti var. Başka bir rivayet ise, yakın köylerde oturanların cuma namazı için buraya gelmesinden dolayı köye bu ismi verdiği yönünde…
Bu şirinlik muskası köye adım attığınız anda hiç bilmediğiniz ve hiç görmediğiniz bir masal evinin içinde dolanıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz.
RUM KÖYÜ TRİLYE
Saat öğlen 1 olmuş, Trilye’ye doğru yol alma zamanı gelmişti. Yavaş yavaş otobüsümüze doğru harekete geçtik. Sabah mahmurluğunu atmış, lezzetli kahvaltı sonrası karnımız doymuş, keyifli içilen kahve sonrası Trilye’ye doğru giderken otobüsün içinde şarkılar, fıkralar, espriler havada uçuşuyordu. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuk sonrası Mudanya’nın şirin beldesi Trilye’ye varmıştık.
Aracımız bizi, Marmara Denizinin, Mudanya Körfezini tepeden gören, harika manzarasını izleyebileceğimiz bir noktada indirdi. Trilye’nin ismini, Rumca “üç aziz” anlamına gelen ya da barbunya balığı demek olan ‘Trigliya’dan aldığı rivayet ediliyor.
Trilye’nin ilginç bir hikâyesi var. Aforoz edilen üç papaz bu köye gönderilmiş. Burada kendi okullarını açıp kendileri gibi düşünen insanlar yetiştirmeye başlamışlar. Eski zamanların zengin Rum köyleri arasında geçen Trilye tarihi binalar açısından da oldukça zengin bir köy. Gezilecek yerler arasında, Kemerli Kilise, Dündar Evi, Taş Mektep, Fatih Camii, Medikion Manastırı, Peleke Manastırı ve Avlulu Hamam bulunuyor. Bulunduğumuz tepeden sahile doğru inerken bahsettiğim bu yerlerin bazılarını görme fırsatı bulduk; fotoğraflayıp anılarımızı ölümsüzleştirdik.
Tarihi kayıtlara göre Trilye’de 1908 yılında toplam 820 hane varmış. 19. yüzyıl sonlarında ise beldede 109 Türk ve 3.657 Rum’un yaşadığı söyleniyor. Tarihi Misyalılar, Traklar, Antik Romalılar ve Bizanslılara uzanan Trilye’de tarihi yapılar bugün dahi ayakta durmakta. 1330’dan itibaren Osmanlı egemenliğine giren beldenin adı 1963’de ‘Zeytinbağı’ olarak değiştirilse de 2011 yılında tekrar eski ismi iade edilmiş. Bugün beldede hiç Rum yaşamıyor. Yunanistan’da kurulmuş aynı isimli kardeş kasaba Trilye’de yaşayanlar turistik amaçla beldeye sık sık geliyormuş.
Cumbalı Rum evleri, eski dökük ama bir o kadar da sevimli dükkanlarla çevrili çarşısından dolaşırken zeytin, zeytinyağı, sabun ve hediyelik eşya satan dükkanlarından alışveriş yapma fırsatı da bulduk. Bu yörenin zeytin ağaçları ve zeytinleri çok ünlü. Çarşıdaki ekmek ve pasta fırınlarında satılan, bir Yunan – Rum spesiyalitesi olan, Selanik Kurabiyesi tattık ve çok lezzetli bulduk. Selanik Kurabiyesinin yanı sıra yine burada yapılan Kuluri Simidini de tatmanızı öneririm.
Saat 3 gibi, öğlen yemeğimizi yemek için sahildeki Mahur Restaurant’ta yerimiz ayrılmıştı. Üç – dört çeşit meze, salata ve balıktan oluşan menümüzü rakı ile şenlendirdik. Yemeğin ortalarına doğru gelen, yörenin sazları eşliğindeki fasıl başlayınca harika geçen gezimiz ve yemeğimiz daha da güzelleşti. Bu keyifli yemeğinde bitiminde, saat 7’ye doğru dönüşe geçtik.
Çocukluğumuzda anlatılan bir köy yeri Cumalıkızık. Mahalle dokusunu kaybetmemiş ve bölgenin güzelliğine güzellik, rengine renk katan Trilye. Mavisi ayrı güzel, yeşili apayrı. Havası baş döndürecek kadar temiz. Yeter ki keşfetmek isteyin…
Çok eğlenmiştim. Bts ile her gezi-seyahat hem bilgi hem de dostluk, arkadaşlık ve samimiyet kokar. Kahvaltının da tadı damağımda kaldı ayrıca. Cin aralığı dendiği zaman kendimi bir masalda hissettiğimi de söylemeden geçmeyeyim. Ne güzel yazdın. Ee madem hatırlattın, kuş göçü mevsimindeyiz. Yeni rotamız nereye ? 👏👏👏. Yaza dur sevgili gezgin arkadaşım 🙏.
Çok Keyifli bir geziydi, Yemek yediğimiz yerdeki darbukacılar yaptığımız fasıllar, atılan göbekçiklerde
gezinin tuzu biberi ve eğlencesi olmuştu. Hatta otobüste giderken bile şarkılar söylemiştik.
Herkesin boynunda aynı renk fularlar….Sanki BTS Gurubuna Mutluluk katmış gibi
Kalemine sağlık biz gezelim sen de yazmaya devam et…………..
Comments are closed.