Ana Sayfa Adım Adım İstanbul DÜŞTÜK BİZ YOLLARA

DÜŞTÜK BİZ YOLLARA

11762
8
Paylaş

                               DÜŞTÜK BİZ YOLLARA

Belirli gün ve haftalar vardır hepimizin takvimlerinde.
Bir tanesi aslında herkesin özlemle beklediği ama hiç bir takvimde belirtilmemiş bir tarih. Yazın, kaydedin bu tarihi. 17 mart her sene :)).
Aslında güzel bir havayı veya sabırsızlıkla dört gözle beklediğimiz anları beklerken geçip giden zamana haksızlık ediyoruz biliyorum. Ne yapalım insanlığın fıtratı bu :)). Bahar’ın  gelmesini, güneşin hepimize yüzünü göstermesini bekleriz hepimiz. Kış’ın o kara kapak günleri kalbimizi yumruğunun içine almış sıkarken derin nefes alma isteği baş göstermiyor mu sizlerde de ?
İşte o gün bu gün ⛅️.
Genelde güneşin görünmediği, az bulutlu, gri mavi, şemsiyeye ihtiyaç olabilir diye düşüneceğiniz bir gün. Tercih sizin. Ben genelde ıslanmayı yeğliyorum, şemsiye almıyorum.
Islanmıyorum da 😇.
İstikamet Garipçe.
İstanbul’un bir yakasında oturup öbür yakasının dibine toplu taşıma araçlarıyla gitmek biraz cesaret işi sayılabilir çoğu kişi için.
Tavsiyeye şayandır, yapın.
Yaklaşık on yıl kadar önce bir grup bayan arkadaşımla İstanbul yollarında kaybolmayı, havayı teneffüs edip birbirimizden feyz alarak, bilgiler edinerek gezmeyi zevk edindik. Adımızı da İstanbul Bizimle Güzel Grubu koyduk. BTS grubum da sağolsun içime ektiği ve benim “faydalı mikrop” olarak adlandırdığım gezip görme, seyahat etme aşkını içimize zerk ettiğinden her iki gruptan yaşadıklarımı, görüp öğrendiklerimi harmanlayarak yazmaktır şu an yaptığım.
Etrafımı izlemek, yol arkadaşlarım olarak adlandırdığım vapur,metrobüs, metro, otobüsteki insanların sohbetlerini izleyip onların söylediklerine dikkatimi yöneltmek çok hoşuma gidiyor. Dikkat; dedikoduyu kastetmiyorum :)) .
Anadolu Yakası’ndan metrobüsle Avrupa Yakası’na geçiş 17 dakika. Dünyanın hiç bir yerinde iki kıtayı böyle bir sürede aşmak mümkün değil. Hele bir de pencere kenarı oturuyorsanız, Boğaz manzarasını içinize çekebilirsiniz. İnişte direkt metroya geçiyoruz. Avrupa Yakası metrosu son durağı Hacı Osman .İnip tekrar yeryüzüne çıktığımda İstanbul’un gördüğümüzden çok daha büyük olduğunu ve her yerine ulaşımın mümkün olduğunu fark ediyorum. Hemen metro çıkışındaki duraktan otobüse bindim. 150 numara Rumeli Feneri otobüsü. Yola çıktık. Önce Sarıyer’e sahilden devam eden otobüste yine cama yapıştım. Deniz manzarası en büyük ilaç. Sanırsın H2O yu ayrıştırmış, açığa çıkan oksijeni de ruhumuzun her yerine yara bandı gibi yapıştırmışım. Bir yandan sahil şeridindeki restoranları, tarih kokan köşkleri, koşan, yürüyen insanları, balık tutanları, parkta enerjisi bitmesin dilediğimiz çocukları izlerken; diğer yandan denizdeki tankerleri, tekneleri, tur motorlarını ve hemen arkasından insanın gözüne girmemesi imkansız gittikçe betonlaşan, biten İstanbul yeşilinin arta kalanları. Her yere bakmak istiyorum.
Sarıyer ‘den içeri girdik, yukarı dağ taş dere tepe gideceğiz. Yolun uzun süreceğini sanırken ben, yanımdaki iki hanımın konuşmaları çok hoşuma gitti. “Bak gelin olmuşlar sanki” .
Onların baktığı yere baktım. Ağaçlardan bahsediyorlarmış. Gerçekten gelin olmuşlar. Çiçek açan bir sürü ağaç. Şenlenmiş doğa. Kadını öpesim geldi. Bana bakmayı değil görmeyi hatırlattığı için. Bu kez her bir ağacın yanında yöresinde neler var, arkasından manzara gözüküyor mu diye bakınmaya başladım. Bir zamanlar kuş uçmaz kervan geçmez olan piknik yörelerinin rengarenk binalarla ve sitelerle dolduğunu fark edince ‘bu şehir daha ne kadar dolacak?’ diye düşünmekten alamadım kendimi. Defalarca gittiğim yolda, “bana yeni” bir şey keşfettim. Feneryolu Kuş Gözlem Kulesi. Kuleden etrafı seyredenleri bir an kıskandım. Bir sonraki ziyaret adresim orası olacak bence. Koç Üniversitesi batı kampüsü diye bir yerden geçiyorum, İnanın bu kez öğrencileri kıskandım bu doğanın içinde yaşadıkları için. Ya Üniversite giriş kapısından geçerken kapı önündeki kocaman yeşil halıda çıkan minik beyaz papatyalara yatıp üzerinde yuvarlanasım gelmesine ne demeli?
3.Köprü, şaka gibi. Örümcek ağlarının uzantılı hali sanki. İki yakayı birleştiren üçüncü köprü.
Yapımında bu bölgedeki doğa katliamının önemi büyük. Son yıllarımda kuru ağacı bile kesenlere düşmanım, varın siz düşünün ağlayan doğayı.
Otobüs inişe geçti. Son duraktan bir evvel Garipçe. Orada indim.
Arkadaşlarım beni bekliyor. Sorabilirsiniz bu günün önemi ne ? Bugün saat 14.30 da leylekler geliyor, İstanbul’a giriş kapısı burası. Kendimize yaşattığımız bir eğlence promosyonu günü bugün 🤗🤗.
Koyda deniz durgun ve berrak. Sahilde hepi topu üç restoran var. Gerçekten tadılması gereken lezzetler elbette ki her yerde var, ancak sobada pişen ekmek(oranın sahibinin deyişiyle “ekmeğin pirzolası”) ve tereyağı ikilisini t a v s i y e ediyorum, eger kahvaltiya gittiyseniz kaymak bal ve mihlamayi tatmadan o masadan kalkmayin derim, Her ne yediyseniz, denizin üstünde oturduğunuzu hayal ederekten, martılara da denize doğru fırlatın.
Henüz bebek martılar, kavga etmeden yakalıyorlar onlara ikram ettiklerinizi.

Ve ilk öncü geldi. Epey yukarılarda, kanatlarını asaletle çırparak süzülüyor ve geldiği istikamete geri dönüyor. Kahvenin yanındaki şurup tabir ettiğimiz enfes içeceği ikinci defa içip kalktık. Hemen kaleye çıkmalıyız, geliyorlar. Bildiğiniz kale kalıntıları 1757-1774 Osmanlılı yıllardan kalma. Ayrıca köyün adının mitolojik hikayeleri de var. Biraz araştırırsanız mitolojiye bile merak salabilirsiniz belki de.
Bir sürü merdiven çıktık, köyün sol tarafındaki evleri arasından. Kalıntıların arasından denizin en önüne kadar geldik. İşte leylek sürüleri. Biz de efsanede söylendiği gibi hoplayıp, zıplamaya, etrafımızda dönmeye başladık. Hemen kalenin sağında yer alan üçüncü köprü buradan net gözüküyor. Resim çekilmesi gereken yerlerden biridir, bilginize. Tam karşısında Poyrazköy ve yakınında Yoros Kalesi var. Kalenin inişinde oturduğumuz restoranın sağ tarafında dar bir patika yolu var. Gözüm yemez demeyin. Kesinlikle bu yolu da yapmalısınız. Tek sıra halinde yürüyebilecek zorluca bir yol. Bu yol üzerinde bir sürü eski tahta veya kargir yapı. Bir tanesi daha yeni. Erdal Özyağcılar’ın mülküymüş. Onu da kıskandım. Kocaman bir soru işareti kafamda. Bu yolda tek sıra yürümek bu kadar zorken, bu inşaat nasıl yapılmış? Hadi vazgeçtim, içine eşyalar Nasıl taşınmış? Kapıyı çalıp içeri giresimiz geldi, çaldık da :)), açan olmadı :(.


Tırmanmaya devam ediyoruz. Hedef Papazburnu, tırmanma yolunun zirvesidir ve oradaki kule, ki bizi içeri sokmaya ikna edemediğimiz bir bekçisi de var. Doğanın denizle buluştuğu en güzel yerlerden bir yerdeydik bugün.
Unutmayın, kaydedin; 17 Mart her sene. Lazım olanlar: Akbil, sırt çantası içinde su, ıslak mendil terlemiş olmaya karşın yedek bir t-shirt, hafif bir mont, fotoğraf makinesi, bizim gibi çılgın arkadaşlar, bakmayı ve görmeyi bilen gözler,  ayağınızda lastik ayakkabı, gezme sevgisi <3
Haydi siz de düşün yollara 🤗😇🤗😇😎

Paylaş
Önceki İçerikKÜBA GEZİSİ
Sonraki İçerikSİNGAPUR UZAKDOĞUNUN AMERİKASI
1964 İstanbul doğumludur. BÖML mezunu, evli ve iki çocuk sahibidir. Okumak, yazmak, scrabble oynamak, organizasyonlarda rol almak, seyahat etmek ve güzel sanatlar hobileri arasındadır. Kendine misyon edindiği gönüllülük esasınca, derneklerde ve kurumlarda yardımcı olmaya çalışmaktadır. Hafızasında kalanları kendi duygularının gözünden yazıya aktarıp onları yakınlarıyla paylaşmaktan zevk almaktadır. Bu yazıları bir gün kitap haline getirebilmek olası bir hayaldir Vivet için 🙏😉.

8 YORUM

  1. Sevgili Vivet, Garipçe’yi çok severim Garip Bir havası var sessiz sakin Huzur veriyor.
    Ne Güzel anlattın…………..eline kalemine yüreğine sağlık………
    Rahmetli Annem Derdi ki? Rüyanda leylek görürsen, yolculuk demektir.Halbuki biz gerçek leyleği havada gördüğümüzde ayağa kalkıp zıplıyoruz. Hani derler ya? çok seyahat ettiğinde ,Leyleği havada mı? gördün? İşte Bu Misal olsa gerek……………

  2. Vivetcim kaleminin ne kadar güzel olduğunu bilirim. Sen de yavaş yavaş gezi yazılarına ısınmaya başladın.Sıra yurt dışı anılarında.Haydi merakla bekliyorum.

  3. Vivet çim çok merak ediyorum oraları gezerken alış veriş yapacak yer bulabiliyor musun
    Hahaaa
    canım benim yine her zamanki gibi döktürmüşsün
    tek kelime ile harika

  4. Vivet gerçekten çok güzel anlattın Garipçe yi oraları gördüm ama senle tekrar yaşadım. Aynı yerlerde bizimde resimlerimiz var. Ne güzel yaşattın tekrar bize o günü eline yüreğine sağlık. Kalemine kuvvet.

  5. Garipceyi bilirim ama bukadarmi guzel anlatilir .Herzamanki gibi harikasın tebrikler

  6. Emlakçılık kursuna gitmeden profesyonel olarak yapabilirsin eminim. Satamayacağın yer yoktur sanıyorum :)))

  7. Her zaman söylüyorum ve yine üstüne basa basa söylüyorum canım.. sen yazar olmalısın kitap basmalısın…o kadar güzel anlatıyorsun ki mis gibi havadan bahsederken sanki o an havadaki oksijeni içime çekiyorum ve o anı yaşıyorum…Eline sağlık kalemine sağlık süpersin tam gaz yazılara devam sevgiyle kal canım 👏👏❤️

Comments are closed.