Ana Sayfa Avrupa  Yorgun İmparatorluğun Başkenti LİZBON Can Topakoğlu

 Yorgun İmparatorluğun Başkenti LİZBON Can Topakoğlu

196
4
Paylaş

 Yorgun İmparatorluğun Başkenti

LİZBON

Can Topakoğlu

Ünlü çocuk hikayeleri yazarı Kate Douglas Wiggin “Uzaklara gittikten sonra tamamen değişmiş biri olarak dönmek gerçek bir mucizedir” demiştir. Türkiye’de yaşayan birinin Avrupa kıtasında gidebileceği en uzak yer Portekiz’dir. Portekiz’in başkenti ise İstanbul gibi yedi tepeli bir şehir olan Lizbon’dur. Atlas Okyanusu’na sırtını dayamış, deniziyle, köprüsüyle, işportacılarıyla, dilencileriyle hatta gürültülü keşmekeşi ile kardeşi İstanbul’a benzeyen Lizbon aynı zamanda 1974 Karanfil Devrimi’nin de yaşandığı coğrafyadır.

Portekiz, 1800’lü yıllarda donanması sayesinde, dünya tarihinin çok önemli bir sömürge gücüydü. Güney Amerika’da; Brezilya (ki Güney Amerika’nın coğrafi anlamda yarısı demektir). Uzak Doğu’da Maccau, Doğu Timor. Afrika’da Sao Tome, Angola, Mozambik, Madagaskar, Gana, Gine hep Portekiz sömürgesidir. Yine de Portekizliler, İspanyolların aksine terk ettikleri sömürgelerinde kan ve gözyaşı bırakmadan ayrılmayı bilmişlerdir.

Portekiz Devrimi 25 Nisan 1974’de yaşanmıştır ama bu devrimi anlamak için Portekiz yakın tarihini kısaca anlamamız gerekmektedir.

  1. ve 19. yüzyıllarda başta Brezilya olmak üzere denizaşırı sömürgelerini yitiren Portekiz, büyük bir mali krizin içine girdi. 1910 tarihinde başlayan cumhuriyetçi devrim, Portekiz monarşisini ortadan kaldırdı ancak Birinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük ekonomik çöküntü ve insan kaybı, Portekiz’deki krizin daha da derinleşmesine neden oldu. Kurulan cumhuriyet son derece istikrarsızdı. On altı yıl süren varlığı boyunca 9 başbakan ve 45 hükümet değiştirdi. Anayasanın pek az güç verdiği zayıf cumhurbaşkanları, onlarca küçük partinin kurduğu koalisyonlar ve hızla değişen hükümetler, cumhuriyetçi sistemi son derece zayıflattı. Sidonio Pais’in 1917’de yaptığı darbe aslında cumhuriyetin sonunu getirmişti, ancak Sidonio Pais’in 1918’de beklenmedik bir şekilde ölmesi, cumhuriyetin ömrünü birkaç yıl daha uzattı. Ancak kaçınılmaz son yakındı ve 1926 yılında bir askeri darbeyle cumhuriyetçi anayasa tamamen ortadan kaldırıldı.

1928’de Salazar özel yetkili maliye bakanı olarak iktidara sahip oldu. Salazar o an itibarıyla zaten Portekiz’in en güçlü adamıydı ve 1929 ekonomik krizinin tüm dünyada neden olduğu sosyal çalkantılar esnasında, dayandığı orta sınıflardan destek alarak aynı yıl kendisini başbakan ilan etti. 1933’te anayasayı değiştirerek “Estado Novo” (Yeni Devlet) isimli faşist devleti kurdu. Bu tarihten sonra Katolik Kilisesinin gücünü arttırıldı ve rejim karşıtları ortadan kaldırıldı. Salazar, geçirdiği bir kalp kriz sonrasında sağlığını yitirdiği ancak 1968’e kadar iktidarda kaldı. Halefi Marcello Caetano ise, Salazar’ın faşist çizgisini ana hatlarıyla devam ettirdi.

O yıllarda Avrupa’nın en yoksul ülkesi olan Portekiz aynı zamanda Afrika’da önemli sömürgelere sahipti. Ancak Afrika kıtasında 1960’larda başlayan Ulusal Kurtuluş Hareketleri Portekiz’i hem mali hem de askeri olarak ciddi şekilde yormaya başladı. Portekiz bütçesinin yarısı sömürge savaşlarını sürdüren ordusuna harcanmaktaydı ve sadece 9 milyon nüfusu olan Portekiz sömürge savaşlarını sürdürebilmek için gençleri dört seneliğine askere almaktaydı.

Şubat 1974’te, General Spinola “Portugal e o Futuro” (Portekiz ve Gelecek) isimli kitabını yayımladı. Kitap, özellikle askeri çevrelerde büyük ilgi uyandırdı. Spinola kitabında Portekiz’in sisteme bağlı çöküşünü analiz ediyor, ekonomik ve politik yalıtılmışlığın ülkeyi felakete sürüklediğini anlatıyordu. Portekiz’in kaderi, çok sayıda insanın hayatına ve Portekiz bütçesinin %50’sine mal olan sömürge savaşlarına bağlıydı. Ancak bu savaşların askerî açıdan kazanılması mümkün değildi. Spínola yeni bir ulusal strateji önermekteydi. Bu stratejiye göre halkın siyasete katılımın sağlanması ve sömürgelere de kendi kaderlerini tayin hakkı tanınması öngörülüyordu.

Silahlı Kuvvetler için bu kitap bir işaretti. Askeri hiyerarşinin ikinci adamı olan Spinola, Caetano rejiminin sömürge politikasına ağır bir muhalefet yapıyordu. Bu yüzden halkın geniş kesimlerinde Silahlı Kuvvetleri desteklenmeye başlandı.

Başbakan Caetano, Mart 1974’de bütün yüksek rütbeli subaylardan bağlılık beyanı istedi. Bu talebi yerine getirmeyen Spinola ve genelkurmay başkanı Gomes’i görevden aldı. Gizli polisin çok sayıda üst düzey subayı tutuklayacağı söylentisi de darbe girişimlerini hızlandırdı.

Devrimin işareti 24 Nisan 1974’de radyodan yayımlanan ve Eurovizyon’da Portekiz’i temsil etmiş olan Paula de Carvalho’nun “Depoi do Adeus” isimli şarkısı olmuştur. Halk sokaklara inmiş ve 25 Nisan’da saat 12:15’de yine radyoda yayımlanan Zeca Afonso’nun “Grandola Vila Morena” isimli parçası ile Silahlı Kuvvetler, ayaklanmayı bastırmak için sokağa çıkmış ancak sömürge savaşlarından bıkmış olan askerler derhal halkın yanında yer almıştır.

Binlerce Lizbonlu, zafer şarkıları söyleyerek sokaklara döküldü. Askerlerin silahlarının namlularına, kırmızı karanfiller takıldı; Portekiz devrimi bundan böyle “Karanfil Devrimi” olarak anılacaktı.

Karanfil Devrimi çok kısa sürede Lizbon’dan başlayarak tüm Portekiz’e yayıldı. Artık tüm halk sokaklardaydı ve askerler ile kol kolaydı.

Başbakan Caetano silahlı polis güçleri tarafından korunan bir kışlaya sığındı. Kışla derhal kuşatıldı ve kuşatma Başbakan’ın iktidarı, General Spinola’ya devretmeye hazır olduğunu bildirmesine kadar sürdü. Ancak Lizbon sokaklarını dolduran halkın talebi bu değildi. Askerlerin yönetimden tümüyle çekilmelerini istiyorlardı.

İsyancılar pek çok gizli polisi ve görevli muhbirleri, resmi dairelerde, üniversitelerde ve okullarda yakaladılar. Gizli polisin son şefi Binbaşı Silva Pais evinde tutuklandı.

27 Nisan gecesi gizli polisin esaretinde bulunan tüm politik tutsaklar serbest bırakıldı. Akrabaları ve arkadaşları, yıllar boyunca haklarında herhangi bir iddianame ve suçlama olmadan hapis tutulan bu insanları sokaklarda karşıladılar.

1 Mayıs öncesinde pek çok siyasi sürgün ülkeye geri döndü. Sosyalist Parti lideri Mario Soares, Paris’ten, 13 yılını faşizmin zindanlarında geçirdikten sonra kaçmayı başaran Komünist Parti lideri Alvaro Cunhal da Prag’dan ülkelerine döndüler. 1 Mayıs’ta sokaklar tümüyle halka aitti. Kırmızı Karanfil de Portekiz’de özgürlüğün sembolü oldu!

Lizbon Mutfağı ve Şarapları

Portekiz’de hemen hemen her restoranın kendilerinin yaptığı sofra şarabı vardır. Garsona Tinto (Kırmızı) veya Branco (Beyaz) demeniz yeterlidir.

Ülkemizde Porto Şarabı olarak bilinen Port aslında kuvvetli bir hazmettirici olarak kullanılan bir içecektir. Porto Şarabı fıçılar içinde İngiltere’ye gemiyle gönderilirken ekşimesin diye içine yüksek alkollü brandy konmuştur. Porto Şarabı işte bu şekilde bulunmuştur.

Lizbon’da yemekler bizim ağız tadımıza çok uygundur. Balık, et ve pilav mutfağın temel girdileridir. Okyanus’tan temin edilen kabuklu deniz ürünleri de Lizbon’un en yaygın yemeklerindendir. Portekiz’in milli yemeği ise içinde sosis ve salam bulunan işkembeli kuru fasulyedir.

Eski Dünyanın Sonu: Cabo Da Roca

38º47´ kuzey enlemi ve 9º30´batı boylamı koordinatlarında yer alan bu burun, sadece Avrupa kıtasının en batı noktası olmayıp, aynı zamanda bütün Avrupa-Asya bölgesinin, İber yarımadasının ve Portekiz’in en batı noktasıdır. Cabo Da Roca aynı zamanda önemli ve keyifli bir turistik noktadır.


 

Lizbon Sokakları

İstanbul sokaklarına çok benzeyen ancak maalesef bize göre çok daha temiz olan Lizbon’un sokak aralarında balıkçıları, kurutulmak üzere asılmış rengarenk çamaşırları, faytonları görebilirsiniz. Şehrin geniş meydanları, bembeyaz kalker kaldırım taşlarından oluşmaktadır. Lizbon meydanlarında küçük kafelerin yanı sıra çok çeşitli sokak yemekleri satıcılarını görebiliriz (ızgara et, ızgara peynir – yanlış okumadınız – ızgara peynir, baharatlı küçük sosisler en revaçta olan sokak lezzetleridir).

Lizbon’un en sevilen içkisi ise Ginjinha’dır. Sokaklarda shot bardaklar ile satılan bu içecek aslında vişne likörü ile brendy’nin karışımıdır. Soğuk olarak içilen ginjinya tatlı ve ekşi tadıyla sizi baştan çıkartır ve ikinci, üçünü bardağı içmek istersiniz ancak aklınızda bulunsun bu likörün alkol derecesi çok yüksektir!

Dar sokaklardan Fado müziğinin hüzünlü ezgilerini duyuyorsanız Alfama Mahallesine geldiniz demektir. Tajo Nehrinin dik yokuşlu yamaçlarına kurulmuş olan Alfama Mahallesi’nde teneke kutular içinde yetişen çiçekleri, kuş seslerini ve sokağın iki yakasına tespih gibi dizilmiş dar cepheli kafeleri, marketleri ve ayrıca hediyelik eşya satıcılarını bulabilirsiniz. Arka sokaklarda ise Fado müziği çalan restoranlar bulabilirsiniz. Bu restoranların girişleri zemin katta olsa da restoran bölümü genellikle bodrum katlarda yer alır. Fado günümüze kadar uzanmış bir Portekiz halk türküsü türüdür. Kader anlamına gelen Fado, balıkçı ya da denizci olan sevdiklerini denize uğurlayan ve onların geri dönmesini bekleyen Portekiz kadınlarının umutlarını kaybettiklerinde denize karşı yaktıkları ağıtlardan türemiştir. Bu nedenle Fado, derin acıların, hüzünlerin, özlemin ve aşkın ifade edildiği bir müzik türüdür.

Alfama Mahallesi’nde dikkat etmeniz gereken diğer bir konu da cüzdanızdır. Maalesef burada yan kesicilik çok yaygındır.

Lizbon’un dik sokaklarında yukarı bölgelere geçmek için finiküler ile asansör kullanılır.

Bunun dışına yukarı bölgelere çıkmak için kullanılan diğer bir yöntem de tramvaylardır. Şehirde çok sayıda sarı ve kırmızı renkli tramvaylar bulunmaktadır. Özellikle E23 kodlu tramvay sık sık ziyaretçiler tarafından kullanılmaktadır.

 

 

 

 

Lizbon Depremi

Lizbon aynı zamanda modern tarihin gördüğü en şiddetli depremin de izlerini bugün bile taşımaktadır. Büyük Lizbon Depremi, 1 Kasım 1755 günü meydana gelmiş ve tahminen 100 bin kişi ölmüştür. Bu deprem sonucu Portekiz`de politik tansiyon aşırı yükselmiş, ekonomik sistem çökmüş ve zaten gerileyen sömürge imparatorluğunun 18. yüzyılda büyük ölçüde yıkılmasına yol açmıştır.

Jeologlar, Lizbon Depremi`nin Atlas Okyanusu`nda, Lizbon’dan 200 kilometre uzaklıkta ve 9,0 Richter ölçeğinde gerçekleştiğini tahmin etmektedir.

 

 

Can Topakoğlu

ctopakoglu@gmail.com

1971 İstanbul doğumlu. İlk, orta ve lise öğretimini İstanbul’da aldı. Daha sonra sırasıyla Yıldız Teknik Üniversitesi – Makine Mühendisliği Bölümünü, Marmara Üniversitesi – Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümünü bitirdi ve son olarak 2000 yılında Koç Üniversitesi’nde Executive MBA lisansüstü eğitimini tamamladı. Mezuniyetinden beri Koç Grubu’nda çeşitli şirketlerde ısıtma ve soğutma sistemleri konusunda yönetici olarak görev aldı. Halen ısıtma ve soğutma konusunda birçok derneğin (STÖ) yönetiminde görev almaktadır. 90’den fazla ülke gezdi. Türkiye Gezginler Derneği’nin Başkan Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Bloomberg HT’de yayımlanan Abbas Yolcu isimli radyo programının ve Dünya İçin Bir Şey Yap isimli TV programının sunuculuğu yaptı. İlk kitabı “Gezgin Ruh Hikayeleri” 2020 yılında yayımlandı. Denizcilik ve fotoğrafçılık, seyahatin yanı sıra diğer hobileridir.

4 YORUM

  1. Can bey elinize kaleminize sağlık . Şarapları İle ünlü bu güzel şehri 2 kere gezme fırsatım oldu. Ama sizin anlatımınızla yeni bilgiler eklendi. Çok teşekkürler
    Kaleminizle geze kalın

  2. Selamlar Can bey kaleminize sağlık güzel yerler tadımlar sizinle birlikte bende gezmiş oldum çok teşekkürler gezmeye bizleri aydınlatmaya devam sevgiler

  3. Süper bir anlatım olmuş.ginjinha ve garsona Tinto yu tekrar damağımda hissettim diyebilirim.Lisbonda Alfama da konaklamistik.Aynen anlattığıniz gibi yankesicilikten sivil polisler sayesinde kazasiz atlatmıştik. Fado biraz ağır gelmişti ama yerel yemeklerine ,mutfağına şapka çıkartılır.Yazilarinizin devamını bekliyoruz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here