BALKANLAR TURU Avrupa’yı neredeyse baştanbaşa gezmiştik. Farklı birçok kültürle tanışmıştık. Örneğin Kuzey Avrupa’nın Viking’leri ile Baltık turumuzda tanışmıştık. Akdeniz ülkelerine gittiğimizde Akdenizlilerin tipik karakteristik özelliklerine şahit olmuştuk. Orta Avrupa ülkelerini gezerken Cermen kültürünü yakından tanıdık. Osmanlı’nın 14.YY dan beri günümüze kadar gelen izlerini görebileceğimiz Balkanları çok merak ediyordum. 5 ülkeyi içeren Balkan turuna mayıs ayında çıktık. BTS grubumuzdan 4 çift tura katıldık. Sabiha Gökçen Havalimanında söylenen saatte buluştuk. Bir saat 15 dakika sonra rahat bir uçuş sonrası Balkanların Kuzey Makedonya ülkesinin Üsküp şehrine yerel saat ile 11.30 da indik. Öncelikle Balkan ne demek isterseniz anlatımıma böyle başlayayım. Balkan, Ormanlık ve sarp sıra dağların bir arada olduğu coğrafi yapıdır. Bu bölgeyi içeren dağlara Balkan dağları ve bu bölgedeki ülkelere Balkan ülkeleri denir. Yukarıdaki haritada gördüğünüz tüm bu ülkelere Balkan ülkeleri deniyor. Bu kısa bilgi sonrası, turumuza başlayalım. Havalimanına varış sonrası Pasaport ve gümrük işlemlerini yaptıktan sonra Üsküp şehir merkezine panoramik tur yapmak için yol aldık. Şehre Makedon kapısından Zafer takının içinden geçerek girdik. Makedonların en büyük kahraman olarak kabul ettikleri İskender Bey Heykeli bizi Makedonya Meydanı’nda karşımıza çıktı. Maria Teresa’nın evi, Yahudi Mahallesinde Holokost müzesi ile Sinagogun bulunduğu bina, adım başı devasa boyutlardaki heykellerle bulunduğu Üsküp şehri ile tanıştık. Şehri ikiye bölen Vardar Nehri üzerinde yapımı 1469 yılında tamamlanan Taş Köprü ya da bilinen diğer adıyla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinden turumuza devam ettik. Yol üstünde Üsküp kalesi, Yahya Paşa cami, Mustafa Paşa cami, Kapan han, Davut Paşa hamamı hakkında rehberimiz bilgiler verdi. İnsanların lehçeleri kulağımıza o kadar hoş geliyordu ki Adeta Elveda Rumeli dizisindeki filim platosunda gibiydik. Panoramik tur sonrası rehberimiz serbest saatler verince, tekrar Makedonya meydanına doğru yürüdük. Yol üstünde Balkanların lezzetli köftelerini tatmak isteyen arkadaşlar Destan köftecide tadımlık mola verdiler. Rehberimizden ve gelmeden izlediğim vloglardan aldığım bilgi üzerine eski şehirdeki Rigara pastanesinde kaymaklı acıbadem ile Trileçe tatlısı yiyip yaban mersini suyu içtik. Her biri damak çatlatan cinstendi.
Makedonya meydanında çaycı Kamil Usta ile tanıştık. Rehberimizin tavsiyesi ile demli çay ikram eden Kamil usta sevecen çok misafirperver bir esnaftı. Buluşma saati belirtilen noktada toplanıp otelimize geldik. Odalara dağılıp üstümüzü değiştikten sonra akşam yemeği için otelin restoranına indik. Yemek sonrası tekrar yürüme mesafesinde olan eski şehri gezmeye çıktık. Barların olduğu sokakta beğendiğimiz ve canlı müzik yapan bir barda oturup yerel biralarının tadına baktık. Turumuzun ilk günü çok keyifli geçmişti. Ertesi sabah erken uyandık. Sevgili eşim Diana ile sabah yürüyüşü yapıp şehrin sabah sessizliğini dinlemek, halkın işe gidişlerini gözlemlemek için gezinmeye başladık. Balkanların meşhur böreğini tatmak için yolumuzun üstündeki börekçiden ufak bir çeşit yapıp arkadaşlarla birlikte yemek için otele getirdik. Otelde kahvaltı büfesinde klasik malzemeler dışında birkaç Balkan spesyalitesi de vardı. Mesela Acı dolmalık biber yoğurt ve kaymakla yapılan Soka, Kırmızı Acı biber salçası ile yapılan Lutenitza masanın farklı kahvaltılıkları idi. Kahvaltı sonrası saat 9.00 gibi Manastır’a doğru yola çıktık. Bugün farklı bir heyecan vardı içimde. Atatürk’ün Askeri liseyi okuduğu şehri ve okulunu görecektik. Manastırı panoramik gezimiz sırasında; Türk Çarşısı, Osmanlı döneminden kalma Bedesten, İshak Camii, Yeni Cami gibi eserleri gördük. Manastır kentinin kalbi konumundaki, günlük hayatın aktığı, kafe, restoran ve şık binalarıyla şehrin turistik ve trafiğe kapalı alanı Şirok caddesini gezerken Atatürk’ün gençlik yıllarında yaşadığı aşk hayatı ile ilgili ilginç hikayeleri rehberimizden dinledik. Caddenin sonunda karşımıza çıkan meydanda günümüzde müze olarak faaliyette bulunan Atatürk’ün eğitim gördüğü Askeri İdadi ye yi gezdik. Sınıflar şu an müze odası olarak kullanılmakta. Bahçesini gezerken kalbim kıpır kıpırdı yıllar önce bu bahçede arkadaşları ile teneffüse çıkmasını düşünmek bile heyecanlanmak için yeterli sebepti benim için. 14.30 a kadar gezinip sokak lezzetlerinden tattık. Saat 14.30 da K.Makedonyanın bir başka cennet köşesi Ohrid’e doğru yol aldık. Yolumuz üzerinde bulunan ve elma bahçeleriyle ünlü Resne’de, İttihat ve Terakki’nin en ünlü 3 simasından biri ve Türk-Yunan Savaşı’ndaki faydaları nedeni ile üne kavuşan Resneli Niyazi’nin Sarayını bahçesinden fotoğrafladık. Kısa foto molasından sonra Ohrid gölü manzaralı otelimize geldik. Odamızın balkonundan gölü izlemek adeta bir kartpostal görüntüsü veriyordu. Göl 358 kilometrekare en derin yeri ise 288 mt olup sanki küçük bir deniz gibiydi. Otelde yediğimiz akşam yemeği sonrası otelin lobisindeki barda geceyi sonlandırdık.
Ertesi sabah, kahvaltı sonrası Unesco Dünya Mirasları listesinde yer alan Ohrid in bir başka turistik bölgesindeki inşası 16.YY da yapılan Aziz Naum Manastırını ziyarete gittik. Ohrid’i tepeden gören bir manzarası olan, hikayesi çok ilginç bir kilise. Bahçesinde tavus kuşları gezinirken okulların öğrencileri otobüslerle burayı ziyarete getirdiklerini gördük. Hafif puslu ve çiseleyen bir havada buradan ayrıldık. Ohrid gölü turunu bu kez tekne ile yapacaktık. Hafif yağmurlu da olsa çok keyifli bir tur oldu. Klasik tekne turlarındaki gibi şarkılar söylenip halaylar çekildi. Tekne turu sonrası şehir merkezine geldik. Yürüyerek yaptığımız panoramik şehir turumuzda, günümüzde hala konserlerde ve festivallerde kullanılan Ayasofya Kilisesi, Roma döneminden kalma amfitiyatro, Osmanlı döneminden kalma Halveti Tekkesi, Safranbolu evlerini anımsatan eski yapılar ve Çınar Meydanı gibi yerleri gezip gördük. İlk defa kağıt müzesi denen yere girip kağıdın nasıl üretilip eski zamanlarda üstüne baskının nasıl yapıldığını mekannın ilgili kişisi bizlere gösterdi. Trafiğe kapalı alanda gezinirken rehberimiz grubu Ohrid İncisi olarak bilinen hediyelik eşyaların satıldığı caddeye getirdi. Mağazalardaki satıcıların adeta bir show yapar gibi ürünlerini tanıtırken bizlere sepetler içinde Yeşil Elmalar ikram ettiler. Öğlen yemeğimizi bu cadde üzerindeki bir İtalyan Pizzacısında yedikten sonra yine İtalyan dondurması satan bir yerden Gellato denilen dondurmalarımızı alıp büyük bir keyif ile yedik. Daha sonra tur sonrası belirtilen saatte toplanıp otelimize geri geldik. Duş üst baş değişimi dereken akşam yemeği için restorana indik. Yemek sonrası yine barda oturup sohbet sonrası yatmaya gittik.
Sabah kahvaltı sonrası Balkanlardaki 4.günümüzde Arnavutluk sınırına doğru yol aldık. Yol üzerinde Kara Drim Nehri’ni takip ederek ilerledik. Mola verdiğimiz yerde sallar üzerine kurulan kafelerde kahve keyfi yaptık. Kısa mola sonrası Arnavutluk sınır kapısına hareket ettik. Pasaport ve gümrük işlemlerimizin ardından eşsiz doğa manzaralı yollardan Arnavutluk’un başkenti Tiran’a ulaştık. Önce yürüyerek yaptığımız panoramik tura aşladık. Yaklaşık 500 yıl Osmanlı idaresinde kalmış şehirde; Ethem Bey Cami, Saat Kulesi, İskender Bey Heykeli ve Meydanı, Opera Binasını gezip fotoğraf molaları verdik. Panoramik şehir turumuzun ardından öğlen yemeği için eski şehir kalesi içindeki La Gioia restoranda Spagetti ve Biradan oluşan harika bir yemek yedik. Gruptaki bazı arkadaşlar Elbasan Tava yemek için bizden ayrıldılar. Yemek sonrası tatlılarımızı buluşma yerimize çok yakın bir yerde Plaz’Oro isimli İtalyan pastane de Trileçe yedik. O nasıl bir lezzet. O Trileçe ise bizim burada yediğimiz nedir. Trileçeyi kaşıklarken, damağımızda lezzet patlamaları yaşadık. Buluşma saati toplanıp İşkodra’ya otelimize geldik. Odalara yerleştikten sonra Akşam yemeğini birlikte yedik. Yemek sonrası otelin karşısındaki kafenin terasında oturup bir şeyler içtikten sonra yatmaya gittik.
Cuma sabahı çok erken bir saatte kahvaltı sonrası 7.15 gibi ön yargılı gittiğim Tiran’dan çok mutlu ayrıldık, çok modern ve güzel bulmuştuk bu şehri. Arnavutluk’tan dünyanın en genç devletlerinden biri olan Karadağ’a geçtik. Karadağ’daki ilk noktamız Budva’ya varmadan önce bir zamanlar balıkçıların yerleşim alanı olan bir adanın kamulaştırılması ve günümüzde Singapurlu bir otel zincirine kiralanması ile turizme kazandırılmış olan St.Stefan Adasını panoramik olarak gördükten sonra surlarla çevrili Budva’nın eski şehrinde yaptığımız kısa bir yürüyüşle adeta geçmişe doğru yolculuğa çıktık. Buradan direksiyonumuzu Kotor’a kırdık. Kotor eski şehrindeki turumuz sırasında; St. Trifon Katedrali, Oruzja Meydanı, saat kulesi, St. Luke ve St. Nikola Kiliselerini, St. Mary Kilisesi’nin kapısında yer alan rölyefleri hayranlıkla izleyip fotoğrafladık. Öğlen yemeğimizi Kotor un eski şehrinin içindeki restorantların birinde Sara Restoran ta yedik. Deniz mahsullerinin meşhur olduğu bu şehirde Fish & Chips tercih ettik. Yanında buz gibi bira ile harika gitti. Buluşma saatine kadar etrafı dolaşarak geçirdik. Yolumuzun üstünde karşılaştığımız Senso Pastanesinden Krem Pita diye bir pasta yedik. Bu pastanenin en çok sevilen pastasıymış. Milföy pastasına benzer bir şey ama Milföyün bana göre Büyük Babası. Nerdeyse lezzetinden parmaklarımızı yiyecektik. Karadağlılar ile ilgili işittiğimiz birkaç bilgi ile bu şehirden ayrılalım isterseniz. Dünyanın en tembel halkı Karadağlılar imiş. Bu tembellikleri ile ilgili 10 Emirleri bile varmış. Ancak eşsiz güzellikte bir coğrafyası olduğu gibi müthiş korunaklı bir körfezi var. Her gün nerdeyse 2-3 Cruise gemisi bu limana turist ve yolcu indiriyor. Daha sonra Kotor dan Bosna Hersek’e doğru yola çıktık. Trebinje şehrine varışımızla birlikte buradaki otelimize yerleştik. Akşam yemeğine çok geç girdiğimizden yemek sonrası hepimiz yorgun bir şekilde odalarımıza çekildik.
Cumartesi sabah dinlenmiş vaziyette kahvaltıya indik. Saat 8.30 da Mostar’a doğru yola çıktık. İlk olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırdaki karakol köyü konumundaki Poçitel’i ziyaret ettik. Unesco Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Poçitel, 1471 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiş ve elden çıktığı 1878 yılına kadar stratejik önemini korumuş. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan köyde çok güzel fotoğraflar çektik. Burada Ademin yerinde verdiğimiz kahve molasında kahvelerimizin yanında güllü lokum ikram ettiler. Daha sonra köylülerin tezgahlarından hatıra eşyaları alıp Mostar’a doğru hareket ettik.
Sabah yine açık büfe kahvaltının ardından Belgrad ’a gitmek üzere saat 7.45 de yola çıktık. 12.00 gibi sınırdan geçtik saat 15.30 gibi Sırbistan’ın başşehri Belgrad’a vardık.
Balkanlar turumuzu özetlersek, müthiş bir coğrafya, her yer yemyeşil, nehirler, göller, denizler iç içe. İlginç ve ders alınacak bir tarih, uyumla hareket eden 40 kişi, donanımlı ve çok tecrübeli bir rehber, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Bosna Hersek ve Sırbistan’dan oluşan 5 ülke 15 ten fazla şehir, otobüs ile kat edilen toplam 1.600 km. Osmanlı, Müslüman, Bektaşi, Yahudi, Hristiyan Ortodoks ve Katoliklerin birlikte yaşadıkları bu coğrafya da yaptığımız harika bir kültür turu.
Bir Tutkudur Seyahat… |
Eline kalemine sağlık
en ufak detayına varıncaya kadar ,Harika bir yazı olmuş
11 yıl önce görmüş olduğumuz Balkanlar turu ,tekrar gözümde canlandı .Balkanları görmeyenler için yazın rehber olacak.
Çok teşekkürler
Kaleminle ve gezgin olarak kal
Emeğine kalemine sağlık çok güzel bir gezi olmuş ve yazınız da muhteşem yani bir insan bunları okuduktan sonra tek başına bile gezip görebilir rahatlıkla diyecek başka söz bulamıyorum ki teşekkürler Yako Taragano sevgiler