Ana Sayfa Avrupa KARTPOSTALDAN FIRLAMIŞ BİR ŞEHİR BUDAPEŞTE

KARTPOSTALDAN FIRLAMIŞ BİR ŞEHİR BUDAPEŞTE

291
5
Paylaş

 KARTPOSTALDAN FIRLAMIŞ BİR ŞEHİR BUDAPEŞTE

 

21 Nisan – 23 Nisan 2023 bayram tatilinden faydalanarak, Budapeşte seyahatini gerçekleştirmeyi hayal ettim. Sevgili dostlar, seyahatler ilkönce hayal etmekle başlar. Gideceğin yeri fotoğraflarda görür, rüyalarınızda, kendinizi o şehrin kaldırımlarında yürürken hayal edersiniz. Budapeşte benim için romanlara konu olan, yazarlarının sokaklarını, kaldırımlarını, evlerini büyüleyici bir anlatımla dile getirdiği şehirdir. Savaşlar, acılar, aşklar yaşanmış, yıkılmış yeniden inşa edilmiş bir şehir.

Avrupa şehirlerini, bir tura kaydolmadan, gezginlerin ayak izlerini takip ederek, kendi yol haritamı çizip gezmeyi seviyorum. Bu bana heyecan veriyor. Böylece konfor alanımdan çıkıp bedenimle ruhumla bir başka diyarda olmanın zevkini tadıyor, fiziken ve ruhen yenileniyorum. Bu niyetle, 16 Kasım 2022 de gerçekleştirdiğim uçak rezervasyonuma daha sonra “booking.com” internet sitesinden yaptığım otel rezervasyonumu ekledim. Otel seçerken kıstaslarım, şehrin iyi bir semtinde, ulaşıma yakın, rahat olması. Böylece yürüyerek veya metroyla her yere ulaşabilmemiz ve uzun bir günün ardından otelimize döndüğümüzde de yorgun bedenimizin, sıcak bir banyo, rahat yataklar ve güzel bir kahve ile yeni güne hazırlanabiliyor olmasıdır.  Hotel Moments Budapest (Andrassy ut 8.) bizim bütün bu beklentilerimizi karşıladı. Üstelik, otelin promosyonu olan havaalanı-otel transferi de şehri gezmek amacıyla zaman kazanmamıza olanak sağladı.

Uçuşumuz, 21 Nisan 2023’ün Şeker bayramı günü Sabiha Gökçen hava limanından gerçekleşti. Seyahat öncesi Budapeşte’ye varışımızı hesaplayarak,  saat 17.00 için

GetYourGuide sitesinden otele çok yakın olan Opera Binası ve saat 19.00 için tekne turu ayarlamıştık. Bavullarımızı otel odamıza bırakıp yürüme mesafesindeki Opera binasına gittik. Şehre adım atar atmaz muhteşem bir tarih bizi karşılamış oldu. Bu yapı 19. YY’ın sonlarında

 

Barok tarzda, Kraliyet Opera binası olarak inşa edilmiş ihtişamlı bir yapı. Farklı dillerde rehberlik hizmeti ile opera binasını bir saat içinde gezebiliyorsunuz. Ancak bir konser bileti almak için ne yazık ki iki, üç ay evvelden biletimizi almamız gerekiyormuş. Aksi

takdirde 1400 kişilik bu salonda bilet bulmanız imkânsız. Ama yine de bir zamanlar Kraliçe Sisi’nin kalın kırmızı kadife perdelerin arkasından gösteriyi izlediğini hayal etmek, bu muhteşem yapının havasını solumak muhteşem bir his.

 

Opera gezimizin ardından, saat 19.00’daki tekne turumuza gitmek için 15 – 20 dakikalık bir yürüme mesafesindeki, teknenin kalkacağı iskeleye vardık. Bizim Bostancı- Büyükada motorlarını andıran, bangır bangır bir müzikle, hiçbir açıklama olmadan yapılan bu gezi, doğrusu biraz hüsran yarattı. Ancak şehir gündüz güzel ama, gece ışıklar yanıp da köprüler aydınlanınca bir masal kentine dönüşüyor. Prag’a benzeyen bu şehir, Buda ve Peşte kıyılarını köprülerle birbirine bağlıyor. Teknemiz ve çevredeki birçok tekne de sahile yakın süzülerek ilerliyor. Parlamento binası, Buda tepeleri, Balıkçılar Tabyası önünüze seriliyor.

Saat 20.15 gibi tekneden ayrılıp, şehrin kalabalık sokaklarına doğru yürümeye başladık. İstanbul’un Beyoğlu Caddesini andırdığı söylenen “Vaci Utca”ya yöneldik. Cadde üstünde sağlı sollu restoranlar, pahalı mağazalar vardı. Seçtiğimiz lokanta bizi mutlu etmediyse de biraz dinlenme fırsatı bulduk. Google Maps yordamı ile 25 dak. yürüme mesafesindeki otelimizin yolunu rahatlıkla bulduk.

22 Nisan Cumartesi günü, destinasyonumuz Buda tarafına idi. Gellert tepesi şehrin en zengin yerleşim bölgesi, sahilden gördüğüm Özgürlük Heykeli’nin konumlandığı yerdi. Şehrin ilk tramvayları olan sarı tramvaylara, günlük ya da üç günlük bilet alarak binebiliyorsunuz. Zincirli köprüden karşıya geçer geçmez bizi ilk karşılayan yapı, Gellert Oteli ve Gellert Thermal banyosu oldu.  Thermal Banyo kısmına binanın arka tarafındaki bir kapıdan ulaşılabiliyordu. İlk olarak 1918’de kapılarını açmış olan bu bina Art Nouveau tarzı zarif mimarisi ile misafirleri karşılıyor fakat ne yazık ki uzun zamandır otel kısmı kapalıydı. Şehir için büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum.  Gellert Hamamları ise otele bağlı binada olmasına rağmen Budapeşte şehrine ait olduğundan hizmete açık. Sauna, jakuzi, spa, masaj salonları ve yüzme havuzu ile görülmeye değer. İçerde ilgimi en çok çeken şey halen mobilyaların, ceviz kapıların korunması, renkli vitrayların yaydığı ışık, thermal havuzun büyüklüğü oldu.

Sonrasında Hotel Gellert’in karşısındaki büyük şehir parkının içinden geçerek sanki çok yakın gibi gözüken Özgürlük Anıtının bulunduğu tepeye yönelmeyi seçtik. Ancak güneş iyice tepeye çıkmaya başlamış, nisan ayı olmasına rağmen, oldukça sıcak bir hava hakimdi. Kuş sesleri içinde, ağaçların, çocuk oyun parklarının içinden geçerek tırmandığımız tepeyi, yolun kapalı olması nedeniyle Özgürlük Anıtına varmadan, geri dönmek durumunda kaldık.

Tekrar tramvaya binip biraz ilerdeki Balıkçılar Tabyasına ulaşmaya çalıştık.  Şehrin Buda tarafı hep yokuşlu idi. Ama bu sefer tepede ulaştığımız yer çok şükür ki düzlüktü, kalabalıktı. Dinlenme yerleri, otuma alanları ile soluklanmamıza imkân tanıdı. Burçlardan fotoğraf çektik. Kafelerde dinlendik. İnsanları seyrettik. Bir hayli de Türk turiste rastladık. Sturudelleri ve pastaları ile meşhur pastane Ruszwurm çok keyifli bir mekandı.  Küçücük bir girişi olan bu pastanede palmiye ve peynirli poğaça gibi tanıdık görüntü ve lezzetlere rastlamak hoş oldu. Saraya giden yolda yürüdük. Nefis pembe çiçeklerle bezeli yol bizi fazlasıyla büyüledi. Buda kısmında görülecek gezilecek yerler kalmasına rağmen bizim için gün tamamlanmıştı. Ulusal Galeriye, Gül Baba türbesine gidememiştim.  Artık, oturma, dinlenme ve etrafı seyretme vaktiydi. Tramvayla Peste tarafına geçip biraz sahilde banklarda oturduk. Etrafı seyrettik. Şehirde hiç sokak hayvanı yoktu. İstanbul’da görmeye alıştığımız sokak köpekleri, her evin önündeki kağıttan kulübelerle bir dolu kedi hiç yoktu. Yerlerde hiçbir çöp yoktu. Her taraf tertemizdi. Sigara izmariti yoktu.

 

 

Bir önceki gün gözümüze kestirdiğimiz Vaci Utza üstünde güzel bir İtalyan lokantasına oturduk. Servisi güzel, masa örtüleri, dekoru keyifli, gelen bira buz gibiydi. Nefis bir pizza yedik. Keyifle kalktık, şık mağazalarla çevrili caddeyi, Budapeşte hatıra eşyaları satan vitrinleri izleyerek yavaş yavaş keyifle otelimize yürüdük. Yürümek belki yorucuydu ama şehri tanımanın da bir yolu idi. Önümüze çıkan dönme dolap bütün ışıklarını yakmış, keyifle dönüyordu. Cumartesi gecesi olması nedeni ile, altında barlar, kafeler açık, insanlarla dolup taşıyordu.

 

Ertesi gün kahvaltıya yine hazırladığımız yol planı ile indik. Güzel bir kahvaltının ardından dünyanın en büyük sinagogu olan Dohany Sinagogu’nun önüne geldik. Biletimizi alıp İspanyolca anlatan rehberi beklemeye başladık. İçerisi biraz kiliseyi andırıyordu.

Sinagogun tarihi aslında Macaristan Yahudi tarihini de oldukça detaylı gözler önüne seriyordu. Bilgilendik ama, bir cemaatin nasıl yok olduğunu öğrenmekten üzüntü duyduk. Antisemitizm ve Nazizm, Avrupa’nın birçok şehrinde olduğu gibi burada da etkisini acımasızca göstermiş, Budapeşte’nin şehir yapısına imza atmış birçok yapının ve oluşumun mimarı olan insanları yok etmeyi bilmişti. Oradan ayrılıp yakınındaki Le Rumbach Sinagogu’nu ziyaret ettik.

Sinagog gezilerinin ardından metroya binip Kahramanlar Meydanına doğru yol aldık. Tam meydanda metrodan çıktık. Geniş meydan parka doğru açılıyordu. Hayvanat bahçesine doğru yönelip hem güneşin tadını hem parkın keyfini çıkarmaya karar verdik. Yanımızdaki kuruyemişler, muz gibi ufak tefek atıştırmalıklar bize eşlik etti. Botanik bahçeleri, çeşitli hayvan parkları ile oldukça zengin hayvanat bahçesinde yoruluncaya kadar keyifle gezdik. Oradan ayrılıp aynı parkın içindeki, Budapeste’nin en büyük termal havuzu ve banyolarına sahip Szechenyi kaplıcalarını ziyaret ettik. Çok kalabalıktı. Kaplıcalarda, günlük ücret ödeyen turistler ve yerli halk, hem güneşten hem de termal havuzlardan faydalanıyorlardı. Biz sadece seyretmekle yetindik, başka bir seyahat ayarlayıp kaplıcalardan faydalanabileceğimiz bir gezi, yapmamız gerektiğine karar verdik. Tekrar yol haritamızı takip ederek duraklarımızdan biri olan New York Cafe’yi ziyaret etmeye karar verdik. Rezervasyon yaptırmamıştık ama yer bulduk. Ne kadar büyük bir cafe olduğunu gördüğümüzde, ihtişam karşısında şaşırdık. İzin alıp New York Oteli de gezdik. Şehrin tamamı aslında opera binası gibi Avusturya Hasburg hanedanlığı döneminde inşa edilmiş olup, yaşadığı 2. Dünya savaş yıkımları ve komünizmin sona ermesinden sonra görkemine tekrar kavuşmuştu. Bütün binalar restore ediliyor tarih yeniden canlandırılıyordu. Ama bu restorasyon yıkıma kargaşaya yol açmamıştı. Eski, korununca şehir bir mücevher gibi parlıyordu. 24 saat yaşayan kalabalık bir şehirde ikamet eden bizler için trafik sakin, caddeler alabildiğine geniş, meydanlar açık, heykellerle süslü, binalar barok veya  art nouveau tarzda, tertemiz ve bakımlı idi. Tramvaylar ve metrolar eskisi ile yenisi beraber kullanılabiliyordu. Çok rahat bir şehirdi. Yolumuzun üstünde bir müzeyi andıran, şehrin pahalı bir oteli olan, Parisi Udvar Otel Budapest’i  ziyaret ettik.

 

24 Nisan 2023 Pazartesi, öğlen saatlerinde dönüşümüz gerçekleşecekti.  Valizimizi toparlayıp, otelimizin zengin kahvaltı sunumları ile keyif yaptık. Kahvaltıdan sonra valizimizi resepsiyona teslim edip bir tur atmak için hızlıca şehre yürüdük. Meydanlara, bu güzel şehre veda ettik. Otelin önünden taksiye binip, havaalanına zamanında geldik. Görmediğimiz yerler kalmış mıydı, evet ama her yeri, her müzeyi ziyaret etmek hem yorucu hem de pahalıydı. “Bir başka gelişe” deyip hatıralarımızı yansıtan fotoğraflarımıza baktık. Kendimizin tasarladığı bir yolculukla hem mental, hem fizik olarak yenilenmiştik. Bize kalan bu idi.

ANET PASE

Paylaş
Önceki İçerikARAP YAHUDİLERİ VE GAZİANTEP MUTFAĞI
Sonraki İçerikÇANAKKALE
1959 İstanbul doğumluyum. Lise öğrenimimin ardından İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrenciliğimden dönemin anarşik olayları nedeni ile ayrıldım. Geçen onca yıl içinde hem güzel bir aileye sahip olabildiğim, hem de uzun yıllar çalışabildiğim için mutluyum. Çeşitli eğitimlerle kendimi geliştirmeye imkan bulduğum için de şanslıyım. Emekli olduğum dönemde çıkan af ile tekrar İstanbul Üniversitesi Psikoloji sıralarına öğrenci olarak dönmek ise, benim için inanılmaz güzel bir hediye oldu. Şimdi dileğim Psikoloji bölümünü bitirebilmek, çeşitli yayınlarda çıkan yazılarıma psikoloji alanında yazılar da ekleyebilmek, çocuk hikayeleri yazmak. Her konuda ailemin desteği başarımın anahtarı olmuştur. Bir erkek, bir kız, iki evlat sahibi oldum. Şimdi gelin ve damadımla dört evlat, dört torun sahibiyim. Dünyayı gezmenin, yeni yerleri ve insanları tanımanın da eğitimin, yaşama sevincinin, genç kalmanın önemli bir unsuru olduğuna inanıyorum.

5 YORUM

  1. Anetçim eline Kalemine sağlık, Gerçek tende Kartpostaldan fırlayan bu şehri herkesın görmesi gerekir,
    Biz gezerken büyük bir keyif almıştık. Her köprüsünde ayrı, ayrı resim çektirmiştik. Her tarafı Müze gibi.
    Yazında tüm detaylar var gidenlere yol haritası olur diye düşünüyorum….
    Görmeyenlere şiddetle tavsiye ederim.
    Kaleminle Kal……..

  2. Sevgili arkadaşım yazını okurken tekrar gittim Budapeşte’ye. Bende çok beğenmiş ve bir çok arkadaşıma tavsiye etmiştim. Kalemine sağlık

  3. Anetçim süpersiniz. Ne güzel yapmışsınız ve ne güzel yazmışsın. Sana çok katılıyorum, yeni tanıdığım yerlerde sokaklarda gezip kendimi hayata bırakmayı ben de çok sevdim. İnsanları izlemek, önceden araştırmışsam muhakkak cami, kilise, sinagogları ziyaret etmek, o yerin tarihindeki yaşanmışlıkları öğrenmek, özellikle tarihi yapıların muhteşemliğini ve görkemini izlemek ve orada yaşayanlarla ne dilde olursa olsun konuşmak. Elbet bir şekilde iletişim kurulabiliyor. En çok görmek istediğim yerlerden biri Budapeşte. Gidersem elimde senin yazın olacak kesinlikle. Kalemin dert yazmasın, sevgiler

  4. Budapeste defalarca gidilecek bile olsa doyumsuz bir sehir.dort kere gittim,her gidisimde farkli posif degisimler gordum.cok guzel bir aktarim olmus.Kutlarim Anetcigim.

  5. Budapeşte’yi yıllar önce gezmiş hayran kalmıştım, özellikle köprünün gece manzarası olağanüstüydü. Ayrıca büyük sinagogu da çok etkileyiciydi.
    Anet’çim güzel ve bilgilendirici tarzınla beni yine o günlere götürdün, teşekkür ederim, emeğine sağlık

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here