Ana Sayfa Avrupa BÜKREŞ (Balkanların Paris’i)

BÜKREŞ (Balkanların Paris’i)

1670
8
Paylaş

Tatilden istifade edip. Yeni coğrafyalara yelken açmalı, yeni tatlar yeni manzaralar ve Dünya haritamıza. Yeni bir.  Bayrak eklemeliydik.

Ve bu seferki yeni coğrafyamızda Romanya (Bükreş)

Bükreş, e gitmeye karar verdiğimiz anda;

Canım annemi hatırladım hep anlatırdı ,Romanya’nın halkı çok fakirmiş, yalnız porselen takımları çok güzel ve ucuz , onun dışında ülkede hiçbir şey bulunmazmış…..

Gençler oraya gelen turistlerden naylon çorap, makyaj malzemeleri  giyim gibi şeyler isterlermiş ………

Tabi ki o günler çok geride kaldı……

Bükreş harika bir şehir olmuş, geniş caddeler trafiğe kapalı alanlar, çok şık kafeler

Anlayacağınız bugüne kadar niye Bükreş ‘e seyahat etmedik diye üzüldük…..

Gurubumuzu 9 kişi ile sınırlandırmıştık. Çünkü kiraladığımız araç 9 kişilikti. Aracı Uluslararası Milli şoförümüz Selim Sinay arkadaşımız kullanacaktı……

Sabiha gökçenden Bir saatlik rahat yolculuk sonrası, Bükreş’in yenilenmiş havaalanında işlemleri tamamlayıp. Daha önce rezervasyonu yapılan Beyaz güvercin olarak ismini takmış olduğumuz minibüsümüzü aldık ve şehrin merkezine doğru yola koyulduk. Yolun üzerinde.  LLFOV kasabasında harika bir dinlenme tesisi gördük ve yönümüzü oraya doğru çevirdik karnımız çok acıkmıştı, orada pizzalarımızı, yiyip karnımızı doyurduk ve yola koyulduk

 

 

 

Artık Bükreş’i keşif etme zamanı gelmişti;

 

İlk rotamız Transilvanya Drakula şatosu

Transilvanya dünyaya korku salan Drakula’nın doğup yaşamını sürdürdüğü kabul edilen, keskin virajlı dağları, geçit vermeyen kayalıkları, yemyeşil müthiş vadileri, sonsuza doğru uzanan ormanları ile bir sisler beldesi. Bu doyum olmaz şirin beldeyi “vampirlerle” anmak ne kadar doğru oluyor bilemem …….

Tepede kartal yuvası gibi duran Drakula Şatosu bize hadi gelin diyordu ve haklı idi öyle heybetli bir yeri kaçırmak olmazdı. Kont Drakula sanki şatosunu korurcasına bütün heybetiyle oradaydı

Gerçekten anlatılmaz yaşanır……

İlk günümüzü böyle tamamladıktan sonra çok yorgun bir şekilde otelimize giriş yaptık

 

Romanya kadar zengin ve renkli masalları olan ülke azdır. Devler, cadılar, periler, hayaletlerle süslenmiş hikayeleri nesillerden nesillere hala aktarılmaktaymış.

Aynı zamanda günümüzde bile hala devam eden batıl inançları var, hatta Bazı yerlerde hala vampirlere karşı sarımsak ve haç bulunduruluyormuş.

İkinci gün sabah kahvaltısının ardından

Drakula nın oğlu Vlad, Tepeş’in Sarayına gittik. 550 yaşındaki bu kilise şehrin en eski dini yapısı.                                                                                                Kilisenin hemen karşısında Manuc Hanu Lui restoranı var.  Burası 1808 yılında kervansaray olarak yaptırılmış bugün ise restoran olarak kullanılıyor.  İçeri girip görülmesi gereken bir yer.

Bunda sonraki durağımız

Villa Crosse Pasajı

 

Depremden hasar gören sokak Fransız tarzı bir pasaja çevriliyor.                                                                                                   Bugün ise nargilecilerin istilasına uğramış durumda.

Artık yemek zamanı gelmişti tavsiye üzerine Cara Cu Bere Restoran a gittik.  Muhteşem dekor eşliğine yemek siparişlerimizi verirken birden bire bir müzik sesi duyduk bir baktık  ki ? SHOW başlamıştı bize güzel bir sürpriz oldu. Yerel Müzikler yerel danslar eşliğindeki SHOW çok keyifliydi.  Orada günü bitirdik ve şarkılarla türkülerle otelimizin yolun tuttuk

Üçüncü günkü rotamız Herastrau gölü

Gölün etrafında kurulu 1,1 km2 alana sahip bu park güzel ötesi bir yer parkı gezdikçe ayrı ayrı güzellikler içinde huzur buluyorsun. Görülmesi gereken bir cennet köşe

Evet, bugün yorulmak, bol bol yürümek serbest çünkü parkı bitirince bizim çok ilgimizi çeken köy müzesine gittik burayı özellikle tavsiye ediyorum. Burası Romanya ya ait geleneksel evlerin bulunduğu en az 2-3 saatinizi alacak bir müze çok enteresan bu Geleneksel evlerin içinde birde Yahudi evi bulduk bu evin içinde dikiş makinası 6 köşeli yıldızlı yastıklar ve Hanukia vardı

 

Ne güzel olurdu burada bir gece kalabilseydim diye hayallere dalmış iken  bir ses hadi toparlanın gidiyoruz dedi……..

Neyse bu günde böyle geçti yarın son günümüz

 

Dördüncü son gün

İlk durağımız Bükreş sinagogu. Muhteşem bir yapı Great Synagogue ve mini birde müzesi var. Sinagog hakkında bol bol bilgi veren yetkiliye teşekkürler…….

 

Çingene Dünyası ve hikayeleri…..

 

Dünyada 85 milyon Çingene var(“Roman”) var. Avrupa da.  12 milyon.

Romanya’daysa.  Toplam 500 bin çingene olduğu sanılıyor. “Roman” ile “Romanya” sözcükleri arasındaki ciddi benzerlik ayrı münakaşa konusu. Bu karşılaştırma.  Romenleri çok kızdırıyor. Ama çingenelerin.  Romanya’ da da iyi bir şöhreti olmadığı da gerçek. Sayıları hızla artarken çocuklarını okula göndermiyorlar. Her türlü yeniliğe “hayır” diyorlar.. At ve araba ile dolaşan çingeneler çöp topluyorlar ama sık sık hırsızlık ta yaptıkları söyleniyor.

Çingene çadırlarını çevre illerde görmek mümkün…..

Balkanların Paris’i: Bükreş

1895 yılında dünyada ilk kez merkezi ısıtmanın uygulandığı ve 50 yıl süren Rusların egemenliği altında güzel binaların yanına çirkin dev Rus mimarisinin beton gökdelenlerini bir türlü kabullenmek istemeyen Bükreş’deyiz.

            Yıllarca “Balkan ’ların Paris’i” olarak bilinen başkent Bükreş dolaşıyoruz. Caddeler canlı, taş binaları sağlam, kalabalıkların girip çıktığı süslü ve büyük mağazalar, anlaşılan burada ya alışveriş çok, ya da kriz yok. Bükreş, harpten muzaffer çıkmanın tadını çıkarıyora benziyor. En kibar caddesinin ismi de “Zafer” manasına gelen, ‘Viktuar’ caddesi, Otelimiz Buraya çok yakındı. ‘Galeri Lafayette’ e uğradık. Paris’teki meşhur mağazanın şubesi, Belli ki? Bükreş Avrupa’ya uyum sağlamış. Zaten Bükreş’e ‘Küçük Paris’ diyorlar.

Bükreş’in ünlü binası olan Opera Binasını gezdik.

Bükreş yorgun ama samimi. Neo-Klâsik binalar, zafer takı, Çavuşesku’nun son konuşmasını yaptığı eski Komünist Parti Merkez Konseyi binası, büyük beton yığınların arasına sıkışmış kapıları ve pencereleri işlemeli küçük kiliseler, onca sarsıntıya, bunalıma ve yıkıntıya göğüs germiş. Çünkü kentin alt yapısı sağlam ve de yeşili bol.

 

 Çavuşesku’nun Yaşamı Sanki Bir Masal

 Bu ünlü binanın yapımında 700 mimar ile 35 bin işçi çalışmış. Kapı sayısı da 3 bin. Ayrıca da sarayın Merdivenlerini 3 kere yıktırıp merdivenleri kendi boyuna göre kısalttırmış.

 Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir lüks. !!!!

Ama, Çavuşesku çifti  maalesef burada keyif süremeden 1989 yılında devrim olur. Şu anda Uluslararası Kongre Merkezi olarak kullanılıyor. Binanın tamamını gezmek  üç saat sürdü

Evet  bir gezinin daha sonuna geldik. Bükreş bu kadar………………..

 

Hayatımda İYİ kileri çoğaltıp KEŞKE’ lere yer vermemek için kendimizi iyi hissettiğimiz şeyleri yapıyoruz. Ve sürekli geziyoruz.

Biz yolda olmayı, seyahat etmeyi ve paylaşmayı seviyoruz.

Sevgiyle ve Gezgin ruhunuzla kalın……

Paylaş
Önceki İçerikRUSYA Mazisini Yitirmeyen Topraklar
Sonraki İçerikTekstil ve Moda’nın kalbi Milano
1954 İstanbul doğumludur. Anadolu üniversitesi işletme mezunu, evli iki çocuk ve dört torun sahibidir. Okumak, yazmak, yardım ve sosyal sorumluluk projelerinde rol almak, seyahat etmek, müzik dinlemek, opera, tiyatro, güzel sanatlar ve doğa hobileri arasındadır. Tek hayali şu an hazırlıkları devam eden anılar kitabını bitirmek ve gençlere, onlardan önce yaşayan nesillerin nasıl ve neler yaşadığını anlatmak

8 YORUM

  1. Sevglili arkadaşım, her geçen gün yazıların tam blog yazısı tadına dönüyor. İstatistiki bilgilerle tanıdığımız Bloğerimiz Suzi çok ta güzel gezi anılarını kaleme almış. 50 den fazla ülke gezmiş bir gezginin sanırım dağarcığında daha çok gezi anıları vardır. Yeni yazılarını merakla bekliyorum. Gezgin sevgisi ile geze kal. Bir Tutkudur Seyahat…

  2. Anlatım içten, fotoğraflar sımsıcak. Yazılarını okumak bir sohbete kulak vermek gibi, sanki kendimi o cafelerde, sokaklarda, müzelerde hissediyorum. Nice güzel coğrafyalar gezmen ve paylaşman dileği ile annecim.

  3. Bazı yazılar vardır baştan okursun ve devamını okumak istemezsin , burda öyle güzel sıcak başlamışki sonuna kadar okudum. Kendim gezmiş gibi hissettim. Küçükken ailemle gitmiştim ama malesef hatırlamıyorum. En kısa zamanda ayarlanıp gezmek için eşimede okutup hızlandırıcam :)) teşekkür ederiz. Sevgilerimle…

  4. Adaşım Suzi ablacim harika ,içten ve sımsıcak bir yazı. Sade ve sizi alip götüren bir yazi stili. Arkadaşlarımın da değindiği gibi o sokaklarin ve tarihi yapilarin içindeymişim gibi hissettim. Bol gezmeli günler dilerim. Yeni rotaları dört gözle bekliyorum.

  5. Bükreş’e gitme fırsatım olmadı, ancak bu yazıyı okuduktan sonra gitmiş kadar oldum. İnşallah en kısa zamanda da oralara gitmeyi de planlamam gerekecek galiba 🙂 Diğer ülkeler hakkında da yazıları bekliyor olucam. Sevgilerle

  6. Sevgili Suzi(biricik eşim)
    senin bu bitmeyen enerjin ve azmine hayranım
    yine döktürmüşsün .
    Çok güzel bir yazı olmuş. o kadar içten o kadar doğal
    yazmışsın ki
    senin yazılarını daha sık burada sık görme dileğimle

  7. Suzi ablacim ,yazını okudum ,sonra bir daha okudum sonra gözlerimi kapadim ve kulaklarimda sesini hissettim sayende zihin yolculugu yaptim ,bende Romanya ya gittim anlattigin yerleri gordum ruya gibi oldu ve cok hosuma gitti en yakin zamanda gercegini yasamak dilegi ile ,yuregine ,kalemine saglik 😘

  8. Eline sağlık canım, çok güzel bir seyahatti. Ön yargıların kırılması adına gerçekten görülmesi gereken bir yer Bükreş. Hele Çavuşesku’nun Sarayı ve değişen rejim hikayesi tüm dünyaya ders olacak nitelikte.
    Yazının sonundaki cümleni çok çook beğendim: Biz yolda olmayı, seyahat etmeyi ve paylaşmayı seviyoruz.
    Cvp veriyorum: hadi gidelimm 😍😍☺️

Comments are closed.