Ana Sayfa Avrupa Porto-Lizbon

Porto-Lizbon

3694
14
Paylaş

 ARKADAŞIMIN ARKADAŞLARI ARKADAŞLARIMDIR :))

Yine uzunca bir zaman önce planlanmış bir gezi.
Bu kez her zaman seyahat ettiğimiz grup arkadaşlarımızın arkadaşlarıyla beraberiz.
Güzel İzmir’in güzel insanlarıyla arkadaş olma şansını yakaladık 👏👏.
Bire bir tanışmasak da Whatsapp grubumuz bu işin öncülüğünü yaptı çoktan.
Ve
Sabah saat 04.00, hepimiz kontuarın önündeyiz. Kurdelecibaşı benim 💃, turuncu şifon kurdeleler benim elimde :)). Valizlerimiz 100 metreden bize göz kırpsın diye ☺.
Tam 21 kişiyiz. Hemen de kaynaştık 😍.
Aramızda kalsın, şakayla karışık, hiç kimsenin ismini aklımda tutamadığımdan, herkese ‘kahvaltıda göğsünde kocaman ismi yazılı levha taşımayı önereceğim’ diye düşünürken samimiyet kendini ön plana oturtuverdi, nerden bildiğimi bilmediğim isimler doğru hedefi buldular.
Frankfurt aktarmalı uçakta çoğumuz uyuduk. Portoda konaklayacağımız otelimize varışımız, ile hemen çıkışımız için uykumuzu almış ve zinde olmalıyız.

 PORTO
Otelimiz Batalha Meydanı’nda, camında kocaman 65€ yazıyor. İnsanlar gelmekten korkmasın diye mi acaba :))? Hemen önünde Saint Ildefonso Kilisesi.
Ne yapayım, vakit nakittir ve de meraklıyım. Valizi odaya fırlatıp hemen kiliseye girdim, tabii ki de önünde resim de çektirdim.

Tüm arkadaşlar yarım saatte otelin önünde harekete hazırız.
Şehri ikiye bölen Douro nehrine doğru yokuş aşagı iniyoruz. Nehrin sonunda Atlantik Okyanusuna ulaşılıyor. Köprüler kenti Porto. Boat tour yapıyoruz, 6 köprünün altından geçtik. Nehrin karşı tarafı daha lüks. Taraçalanmış toprak, şarap üretimi ve tadımı için belli isimler tarafından parsellenmiş. Gerçekten çok lezzetli şarabı var. Tadım için gittiğimiz yerde şarap üretiminin etaplarını izlemek, mahzendeki kesif alkol, nem ve küf karışımı kokuyla dolaşmak güzel bir deneyimdi. Oraya yokuşlardan ve daracık sokaklardan tırmanmak ise ayrı bir kondisyon gerektirdi. Köprülerden birinden karşıya yürüyerek geçilebiliyor. O tarafın adı Villa Nova de Gaia.
Bu şehri çok sevdim ilkten. Bölgenin adı Riberia. (İstanbul’un Avrupa ve Asya yakası gibi düşünün) Sanki eski İstanbuldayım. Şişhane, Kuledibi sokakları gibi. Şehrin çoğu yeri yokuş, rampa, bayır. Parke taşlar, dar ara sokaklar, küçük dükkanlar, bakkallar, hediyelik eşyacılar. Birbirine bitişik evler, eski de olsa evlerin ferforje Fransız balkonları hep çiçekli ve de çamaşırlar serilmiş. En çok dikkatimi çeken tüm evlerin ve yapıların dışları fayans ve çini (azulejo) kaplamalı. Okyanus havası çok etkin burada. Isı yalıtımı bu şekilde düşünülmüş ve tasarlanmış. Tura katılmamızdaki hakkı ödenmez arkadaşlarımız derslerini çok iyi çalışmışlar, geçtiğimiz ve gördüğümüz her yer hakkında bize tanıtıcı bilgiler veriyorlar. Bu arada söylemeden geçmeyeyim, çoğu arkadaşımızın soyadları bu ülkenin asilzadelerinden olduklarını  ispatlayan deliller, her yerde karşımıza çıkan ya anıtların üzerine yazılmış, ya da meydanlara isim olarak verilmiş, çooook eski geçmişimizle iç içeyiz.


Her taraf turist kaynıyor. Doğal hayat hep bu görebildiğim kadarıyla.
Hava çok güzel ve ılıman şu an. Tam gezme, etrafını seyretme, hayata katılma havası.
Sao Bento Tren İstasyonu. Bizim Haydarpaşa Tren Garı’nı keşke koruyabilselermiş diye düşündüm burayı görünce. Haydarpaşa’dan daha küçük fakat daha otantik. İçinde, duvarlardaki 20.000 çiniyi görünce eskiye saygım ve merakım bir kez daha arttı. Jorge  Colaço onbir yılda yapmış bu azulejo çini duvarları.  Yolda hep birlikte ilerlerken bir kilise gördük. Fakat o da ne, bir değil iki kilise yanyana. Çok ilginç. İki kilisenin ortasında pencereli bir bölüm var. Anlatılan şu ki kiliselerin biri rahibelere, diğeri rahiplere ait. Ortası buluşma yeri :))).
Nihayet en etkilendiğim yeri anlatacağım. Livraria Lello
Bir kütüphane. 5€ giriş ücreti var. Sakın “Canım kütüphaneye giriş ücreti de neymiş” demeyesiniz.
Harry Potter’a meraklıysanız kesin gidin derim. Ama değilseniz de gidin. Yazar J. K. Rowling romanındaki kütüphaneyi buradan esinlenerek yazmış. İçeride “wingardium leviosaaaa 🧙‍♀️🧙‍♀️🧙‍♀️“ dememek için kendimi zor tuttum. Hem masal aleminde olmak çok güzeldi, hem de her dilden her yaşa hitap eden kitapların arasında kaybolmak muhteşemdi. Anlatılmaz yaşanırlardan bir mekan.
Casa Oriental, sardalya kutularının üzerinde istediğiniz tarihi bulabileceğiniz ilginç bir hediye dükkanı. Üzerinde doğduğu yılın tarihi olan bir sardalya kutusunu bir sevdiğinize hediye edebilirsiniz bile. Beyaz işli örtüler esas hediyelikleri bu ülkenin. Yine de düşünmekte fayda var, biliyorsunuz ‘taş yerinde ağırdır’.
Tramvay ve metro, teleferik, otobüs ile yolculuk etmek ise ayrı bir zevk. Biz 21 çocuk bu seyahatte çok eğlendik bu araçlarda. Siz yine de toplu taşıma araçlarında cebinize, çantanıza çok dikkat edin.

25 Nisan Portekiz Cumhuriyet Bayramı.
Akşam yemeğimiz için nehrin üstünde çok cici bir restoranda yer ayırtıldı. Casa D’oro. İçimizden bir şeker arkadaşımızın doğum günü olduğundan, 21 kişiyi aynı anda ağırlayabilecek bir yer gerekiyordu. O hepimize güler yüzle hizmet eden garsonu alnından öpmek istedim. Şişirdiğimiz balonlar, tüm restorandaki ışıkların söndürülmesi ve o çok lezzetli birthday cake’in masaya gelmesi. Özellikle şarabın tadı ve yolculuktaki ilk akşamın rehaveti. “A meal without wine is called breakfast” yazıyor birçok yerde. Portekiz için kesinlikle söylenebilir bir cümle. Şu yerine şarap içiliyor her yerde.


500 no’lu otobüs ile otele dönüş.
Sabah 09.00 da kapıdayız. Yine nehire iniyoruz. Yolda borsa binası ve diğer yapılar, anıtlar, müzeler hakkında bilgiler.
Benim aklım sinagogu görmekte.
Gruptan ayrılıp sinagoga gitmek üzere 5 kişi taksilere bindik. Ve aynı internette yorumları okuduğum gibi bir sonla karşılaştık. Kapısı açık, kapı önünde duran sinagog bekleyeni bizi içeri sokmadı. Mail atmamız gereken yerden mailimiz geri geldi, tlf etmemiz gerektiğini söylediği numara bize alo bile demedi. Kısacası içeri giremedik.
Biraz ilerideki bir kiliseye girebiliyoruz ama diye itiraz etsek de sonuç değişmedi.
Kös kös yürürken bir kosher restorana rastladık. Falafel ve humus ikramlarıyla sakinleştik, restoran sahibinin oğlu mail atmamız gerektiğini ve onların da isterse !!!  maile cevap vereceklerini söyledi. Biz de şehrin o bölümünü adımlamaya karar verdik. Akşam yine buluşup önceden ayarlanmış salaş bir balık restoranın üst katında bize ayrılmış bölümde yemek yedik. Uyarmadı demeyin :)) çok lezzetli sardalyalar fakat Okyanus sardalyası bir tanesi bir karış boyunda. Bir porsiyonda 8 adet. Yeyip bitirmek mümkün değil.


Son gün Lizbon’a gidiş, 3.5 saatlik otobüs yolculuğunun yarısı dinlenmek diğer yarısı şarkılar, hikayeler ve fıkra anlatımlarıyla geçti. Aramızdaki sesi çok güzel bir arkadaşımızdan da bir Fado parçası dinledik. Alkışlamamak elde değildi.

LİZBON
Yine Okyanus kıyısındayız. Bu şehir daha kaotik, daha büyük ve kozmopolit. Biraz ürktüm diyebilirim. Bir günlük sınırsız metro bileti aldık. Yine meydanlar, Okyanus kıyısı, temiz, serince bir hava. Tedbirli olup kazak ve yağmurlukla dolaşmakta fayda var.
Depremlerden epeyce etkilenen şehir, yeni ve eskinin sentezi. Tekrar yapılanan saray bu yüzden tarz değişikliği göstermiş. Hanedanın hayat hikayesi trajikomik. 7 yaşında tahta geçirilmek istenen prens-prenses hikayeleri Osmanlı hanedan hikayelerini çağrıştırdı bana. Iber yarımadasının en batısında bulunan Portekiz büyük kaşiflerin ülkesi. Lizbon’dan yaklaşık bir saatlik mesafede gittiğimiz Sintra bölgesindeki tarihi manastır, saray ve kale bana kendimi bir masal şehrinde gibi hissettirdi. Saçlarını kuleden sarkıtacak bir Rapunzel belirdi hayalimde :)) . Vasco de Gama’nın gemileriyle ülkeye döndüğünün görüldüğü noktada kral,  Vasco’nun şerefine Saray’ın yanına bir manastır yaptırır. Pena Sarayı; sarı, mavi ve manastırın kiremit renklerinin bir araya gelip bu kadar güzel göründüğü başka bir yer görmedim.  Gemicilerin uçsuz bucaksız okyanustan dönüşünde keşifleriyle ve kaşifleriyle Portekiz daha da güçlü olmuştur.  Sömürgecilik ülkeyi zengin kılmış, ancak günümüzde bu zenginlikten eser yok.
Ülkenin %80 i yeşil. Dokuz yılda bir ağaç kabukları soyularak mantar ve mantardan üretilen ayakkabı, çanta, biblo vs her türlü ürün bu ülkenin en meşhur, gelir getiren ürünüdür.
İlginç bir tür olan Fado müziği, gemici eşlerinin söylediği bir ağıt türüdür. Okyanusa açılan eşlerin dönüp dönmeyeceği meçhuldür çünkü. Bario Alto adlı bölgede bir Fado dinletisi için aldığımız biletler dinlenmemize, ısınmamıza ve de oranın insanlarıyla kültür paylaşımımıza sebep oldu. Umduğumun aksine hiç de uyutan veya ağlatan bir müzik çıkmadı karşıma.


Otelden yarım saat yürüme mesafesinde akşam yemeği için gittiğimiz Ramiro Restoran’da yaklaşık iki saat kuyruk bekledikten sonra nihayet oturabildik. Bu kuyruğu beklememiz de geceyi daha anlamlı kıldı bence. Bekleyenlere kaşar-yağlı ekmek ve bira önceden tadımlık verilse de kuyruğun hakkını vermek gerek. Sıra numarası ile girilen restoranda düzen ve temizlik hemen göze çarpıyor. Yediklerimiz her ne kadar benim için çizgi dışı ise de, lokantadaki çalışanların performansı daha da görülmeğe değerdi. Tabağı frizbi gibi uzaktan fırlatıp tam önünüze oturtan bir garson tahayyül edin. Aynı şekilde kumaş peçeteyi de. Tabak ve peçeteden sonra”umarım bıçağı da aynı şekilde fırlatmaz” diyen arkadaşım mıydı komik olan, ya da önümüze gelen şaraplar mıydı bizi bu kadar güldüren hatırlamıyorum 😂.
Rossio Meydanı ve 1506 yılında katledilen binlerce masum Yahudi için tam ortadaki anıt, Belem Kulesi, ünlü likör tadım dükkanı A Ginjinha, tramvaylar, muhteşem katedraller, pasteles de Belem (Belem’e özgü tatlı: tadı bizim Büyükada pastanesinin kremalı böreğine benziyor, kuyruğa girmeden almadık elbette 😂😂) , trevesserias( Sintra da yine bir pastane kuyruğu:))) tatlısı) , Cabo da Roca (toprağın sonu manasında) Portekiz’in ya da Avrupa’nın okyanustaki en uç noktası (bir benzetme yaparsak bizim Karadeniz’deki en uç noktamız olan Sinop Burnu gibi), meydanların yer zeminlerindeki ilginç parke taş döşemeleri, fayans-çini kaplı yapılar… Gez gez, elbet anlatmakla bitmez. Şu an aklımdakiler bunlar.
En önemlisi de yeni arkadaşlarımızla paylaştıklarımız. İnşallah devamı gelir.
Okuduğunuz için “obrigada” 🙏

Paylaş
Önceki İçerikKrallık ve demokrasi iç içe uyum içinde LONDRA
Sonraki İçerikKarayip Korsanları´na karşı BTS gezginleri
1964 İstanbul doğumludur. BÖML mezunu, evli ve iki çocuk sahibidir. Okumak, yazmak, scrabble oynamak, organizasyonlarda rol almak, seyahat etmek ve güzel sanatlar hobileri arasındadır. Kendine misyon edindiği gönüllülük esasınca, derneklerde ve kurumlarda yardımcı olmaya çalışmaktadır. Hafızasında kalanları kendi duygularının gözünden yazıya aktarıp onları yakınlarıyla paylaşmaktan zevk almaktadır. Bu yazıları bir gün kitap haline getirebilmek olası bir hayaldir Vivet için 🙏😉.

14 YORUM

  1. Sevgili Vivet Çok Samimi Çok İçten Çok Güzel Kaleme aldın. Portekiz’i Gördüğümüz için Sizlerle gelemedik. Ama Yazını Okuduktan sonra KEŞKE sizlerle gitseydik dedim. Çok Keyifli Geçmiş Belli Oluyor. Portekiz Daracık evleri ,Fado su, ve Deniz Ürünleri ile Akıllarda yer yapan bir ülke
    Bizde gittiğimizde çok keyif almıştık.
    Nice Seyahatlere Hep Birlikte İnşallah……….

  2. Vivetcim gönlüne v kalemine sağlık😊😋Keyifli gezimizi yeniden yaşattın😊 Birlikte daha nicelerine🙏

  3. Sizinle gezmis gibiyim.bu guzel anlatim icin tesekkurler.kaleminin murekkebi hic bitmesin

  4. Vivetçim,Güzel yüreğinle ne de güzel anlatmışsın👏 biz gelemedik yere%50 gitmiş gibi olduk ama anladığım şu kigitmek gerek 😜teşekkürler ,ağzına sağlık kalemine sağlık,Sevgiyle kal,From Israel

  5. Ne güzel süper bir gezi olmuş okuduğum kadarıyla hemde yeni arkadaşlıklar bu tip seyahatlerde daha çok oluyor ne mutlu size böyle geziler yaparak değişik kültürler değişik insanlarlada kaynaşmış oluyorsunuz daha nice güzel gezileriniz olsun inşallah😍😍😍

  6. Hani derler ya yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat diye. Okuru elinden tutup adeta yanıbaşındaymışçasına gezdiriyorsun anlatımınla. Allah gönlüne göre versin. Bu bitmek tükenmek bilmez seyahat tutkunu doyururken, (çocukların şekeri sevdiği kadar sevdiğini hissettiriyorsun) daha nicelerine sağlıkla git-gez-gel-anlat. Esenlikle….

  7. sana ne diyeceğimi bilemiyorum Vivetika. Bir seyahat bu kadar kısa ama bir o kadar öz anlatılabilir.
    şayet bende o 21 kişiden biri olmasaydım adeta yaşamış olurdum bu seyahati senin yazdıklarınla.
    Kalemine yüreğine sağlık.

  8. Vivetcim çok güzel bir yazı yazmışsın gitmiş kadar oldum. Nice seyahatlere canım👏😘

  9. Adeta Gazetelerin seyahat eklerindeki yazı lezzetinde olmuş.Çok beğendim anlatımını.Gönlüne kalemine sağlık.Nice yeni coğrafyaları yaman dileği ile

  10. İnanılmazsın vivet
    Okurken insanın gözünde canlanıyo..anlatımı da karşımdasın da sohbet ediyırmuşuz gibi…
    Bayıldımmm
    Kalemine sağlık

  11. Vivet cim .o.kadar guzel anlatmissin ki kendi mi sizlerle geziyorken hayal ettim supersin ve devam 😘😍🤗👍

  12. Vivetçim ne yazsam az kalır. Kaleminin kıvraklığı gezginci ve araştırmacı ruhun ile birleşince ortaya bir solukta okunan müthiş bir seyahat yazısı çıkmış Gezide beraber olmaktan da bu yazıyı tekrar tekrar okumaktan da büyük keyif aldım.Nice yeni gezilere

  13. Sayende bir daha gezdim ve anılarım canlandı. Ne güzel yasattin . Renkler sesler kokular kalemin ile canlanıyor adeta. Yeteneğine çok İmreniyorum. devamını bekliyorum.

Comments are closed.